• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
   

  SAKLI-ŞİFA

En iyi sağlıkcı insanın kendisi ne yiyorsan o sun

Sebzeler temizleyici meyvalar besleyici dir

 Bu site geçek dili ve imla ile ”edebiyatcı tarih felsefe ve veya editor” taraflarından düzeltirilerek yazılmamış ve bu site yazarı “tamamen terçübesine ” göre yazmış olarak sunulmuştur. 

Yaşam şavaşını kazanan kazanacak güçlü ve hızlı olan değildir “ inandığı yolda doğrulukla doğrularla ” yaşama yaşatmak için sabır ile ilerleyen yaşamda başarılı yer tutar ve onu hiç bir güç kimse durduramaz defalarca yıkılsada saklı-şifa 
SİTE MENÜSÜ SAKLI-ŞİFA

KAYA TUZU MARİFETLERİ HİKMET VE NİMETLERİ SAKLI ŞİFA

KAYA TUZU MARİFETLERİ HİKMET VE NİMETLERİ
 
     TUZDAG HOTEL VE SAĞLIK MERKEZİ SAKLİ ŞİFA PİRİİWORLD   
            (Düşünce sanal ama gerçek olabilir ve olacakta.) 
 Bir girişimci  yapacak inanıyorum. Sağlık hizmet. .Uyuyan Hazine...
          (Yapmak istediğim yapamadığım Şimdiki geçlerin
          projeyle çok şey yapılır. Sağlık için kolları sıvayın)
 
Tuz Dağ Astım mağarası Deniz seviyesinden 1.173 mt yükseklik te Türkiye Cumhuriyetinde kurulacaktır. Şu anda yapım aşamasında dır. Astım terapi merkezimiz Hotelimizden 500 m uzaklıkta dır
 
Mağara içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Sağlık bakanlığı  ve Özel Tuz dağ Hotel Astım Terapi merkezi  olmak üzere 2 ayrı bolümden tedavi merkezi vardır. Tuz dağ  Hotel Astım Terapi merkezi hava akimini kesmeyen beton bloklardan oluşan  Hastaların ve refakatçilerinin  tüm ihtiyaçları düşünülerek oluşturulmuş toplam 5 galeriye dağılan 5 yıldızlı  hotel hizmet kalitesi anlayışılar  100 oda 200 yatak, fitnes, spa, çamur havuzu, sülük havuzu, sıcak ve soğuk havuzlar, Türk hamamı, kafeterya TV salonu  ve  kitaplıktan oluşan kompleksimiz hizmet sunacaktır.
 
Özel Tuz dağ Hotel Astım terapi merkezinde Doktor ,24 saat güvenlik, temizlik, hastabakıcı  nezaretinde tedavilerini olan hastalarımız  Gündüz saatlerinde Hotelimizin rahat konforlu odaları , Aqua park acık kapalı havuzları basketbol futbol tenis spor ve sağlık merkezlerinde günün yorgunluğunu nu stresini atabilirler.
Spleoterapi Hakkında Bilgi:
 
20. yüzyılda dünyada doktorları kaygılandıran alerjik hastalıklar çoğalmaktaydı ve uzun araştırmalar sonucu bu tür hastalıkların tuz mağaralarında (madenlerinde) tedavi olunabileceği fark edilmişti. Mağara ortamında ilk kez tedavi 1871 de İtalya’da, Floransa yakınlarında (Monsummam bölgesinde) sarkıt (yunanca: stalactite) ve dikit (yunanca: stalagmite) mağaralarda romatik poliartritten (çok kısa aralıklarla ya da aynı anda birden çok eklemde ortaya çıkan iltihabi süreç)  rahatsız hastalar üzerinde denenmiş ve başarılı olunmuştu. Bu madenler, karst madenleri (kayaların erimesi sonucu oluşan) olup mikro iklimi kalsiyum iyonları ile daha zengindir.
 
Maden içi mikro iklimi sodyum ve klor iyonları ile zengin madenler de mevcut. Bu tür madenlerden bir kaçına örnek verecek olursak; 1968-den Polonya’nın Krakow kentinde faaliyet gösteren, Ukrayna’nın Ujgorod kentinde ve 1979’dan itibaren Azerbaycan’ın Nahcivan Özerk Bölgesinde, Nahcivan kenti yakınlarında faaliyet gösteren madenleri gösterebiliriz.
 
Eskiden bu sağlık ocağı Nahçivan Özerk Cumhuriyeti’nin Babek ilçesi Devlet Hastanesine bağlı 50 yataklık bir şube olar ak, 1982 yılından itibaren de tuz madeni yakınlarında 100 yataklık binada faaliyetini sürdürmüştür.
 
Hastane yerleşkesi deniz seviyesinden 1.173 metre yükseklikte, Kırşehir ve Yozgat yer köy tuzla mevkiinde. Tuz madeninin 2. taş atölyesinde girişten 300 metre mesafede olup (dışarıdaki sonradan verilmeyen yerde olacaktı ama “dayı abiye 21 bin dönüm kestiler”)   “ben sadece 75 dönüm yetiyordu “ kendi arazisinde 74.500 m kendi arazisi olup tuz dağına sıfır olup elle işlenmiş 9 adet galeri ve 110 metre derinlikte olup faaliyet göstermekte. Şehir merkezinden 29 km, E-5 karayolundan 5km mesafededir.
 
(Düşünce sanal oldu abi dayı yoktu ama bir gün birileri yapacak )gerçek olabilir ve olacakta.) Bir girişimci yapacak inanıyorum. Sağlık hizmet. Uyuyan Hazine...
Sadece Avrupa’nın sağlığa harcadığı parayı yarısına bakılacaktı.ve tütsülenmiş gıdalar milyar doları bulacaktı ama sanal oldu.. Eninde sonunda birileri keşfedecek önce sağlık için..
 
Yeraltı kısmın mikro ilkimi aşağıdaki gibidir:
Deniz seviyesinden yükseklik:1.173 metre
Sıcaklık: 18–20 C
Basınç: 740 mm hg/st
Nem oranı 24–50%
Hava akışı hızı: 0.1m/san
Yüksek dağılımlı Sodyum Klor iyonları
hasta olmayanlar için: 17,5 mg/ m³
hasta olanlar için: 12,5 mg/m³
Oksijen oranı: 20%
Ses 15-20db
Karbondioksit, metan ve azot gazları bulunmamaktadır.
Mikropların hemolitik türleri ve küf mantarları yoktur.
Bakterilerin miktarı 650 850 m³ (havada mikropların miktarı yerüstü seviyesinden %8 10 azdır)
Yeraltı madeni 9 ana galeriden oluşmaktadır ki, bunlardan ikisi erkek, 3-ü bayan, 1 i çocuk, 2-si sanuzel, 1 i ise dinlenme salonundan ibarettir. İşlenmiş galerilerin uzunluğu 30 40 metre, eni 8 10 metre, yüksekliği ise 3.5 metredir.
 
Hastaneye başvuran hastalar 3 4 günlük süre zarfında mevcut şarlara adapte olacaklar. Bu şekilde saat 18.00 den (19.00) 8.00 (09.00) a kadar büyükler, 16 20 seans, çocuklarsa 10 15 seans olmakla spleoterapi tedavisi görecekler.
 
Tedavi sırasında seansların sıklığı hastanın durumuna bağlı olarak değişebiliyor. Madende olmakla beraber gerekirse bazı ilaç preparatlar, fizik tedavi uygulamaları, göğüs kafesi masajı yapılma ihtimali de var, fakat olabildiğince az ilaç tavsiye ediliyor. Bu bakımdan eğer hasta hormonal ilaçlar kullanıyorsa, bu ilaçların kullanımı yavaş-yavaş azaltacaktır
 
Tuz dağ Fizyoterapi Merkezinde görülen tedavi, diğer turizm mağaralarından daha etkili olacaktır. Mağara yatay olarak şekillendiğinden, hastalar yeraltına girerken rakıma adapte olarak girerler, bu da hastaların kendilerini daha rahat hissetmelerine sebep olur. Ayrıca mağaradaki havalandırma doğaldır ve mikroplar düşük seviyededir, alerjenler yok denecek kadar azdırlar.
 
Uzun süreli tecrübeye dayanarak, hafif orta ağırlıklı astımlı hastalarda (büyüklerde) %80–86, (çocuklarda) %90 98’lik iyileşme kaydedildiğini söylemek mümkün olacaktır.
Tedavi hastanın boğulma krizlerinin görülmediği veya kısmen azaldığı zamanlarda uygulanacaktır. Mağarada tedavi gören hastalarda 3 5 günden sonra olumlu gelişmeler görülecektir; balgam ifrazatı azalacak, boğulma krizleri hiç yaşanmayacaktır. Akciğerlerde, bronşlarda gözlemlenen hırıltılar azalacaktır. Hastalara yılda 1 gerekirse 2 kez tedavi süreci görmeleri tavsiye olunacaktır. (peş peşe 3 sene olmak kaydıyla)
 
Spleoterapi akciğer, bronş sisteminin tedavisi için etkili tedavi yöntemidir. Ancak spleoterapinin bazı direkt ve yan etkilerini de belirtmekte fayda var. Bu etkiler aşağıdaki gibi sıralanabilirler:
 
Predastma
Bronş astım 1. aşama enfeksiyon-alerjik ve atopik tür, hafif, orta ve ağır dereceli
Kronik obstrüktif (tıkanmaya yol açan) bronşit ve kronik pnömoni (zatürree, akciğer iltihabı)  1. ve 2.
aşama remisyon (hafifleme) bazında. Kronik bronşit, astımsal birleşimde remisyon bazında.
Alerjik sinüs, kronik alerjik rinosinüsopatiler.
Pollinoz
Bronşit astım-nefes alama zorluğu 1. ve 2. aşamada ve 1. aşamada kalp sorunu
Yan etkiler aşağıdaki gibidir
Solunum sistemi hastalıklarının keskinleştiği devre
Bronşit astımın 1. aşamasının ağır fazı ve 2.aşama
Kalp sorunlarının sübkompensasyon ve dekompensasyon devresine
Kan dolaşımı sorunu 1 2 merhale ve arterosklerotik kardiyoskleroz varsa
Böbreklerin keskin ve kronik hastalıkları zamanı, ayrıca, böbrek, safra taşı
hastalıkları varsa
Mide ve 12 parmak bağırsağının koral hastalıkları varsa
Kronik hepatit ve kolesistitler varsa
Tiretoksikoz varsa
Şekerli diyabet hastalığının orta ve ağır aşamaları
Burun polipi ve haymoritler varsa
Verem ve kötü huylu tümörler varsa
Bunlardan başka mağara tedavisinde
Hormonal durumlar
Radikulitler (Omurilikten çıkan sinirlerin(spinal sinir) kök iltihabı
Poliartritler (Çok kısa aralıklarla ya da aynı anda birden çok eklemde ortaya çıkan                        iltihabi süreç)
Belden aşağı ampütasyon hali (kol veya bacağın ya da vücudun her hangi bölümünün kesilip alınması)
Spleoterapinin tedavi etkisi, yani iyileşmeler çocuklarda 4. veya 5.gün sonunda gözlemleniyor. Büyüklerde ise biraz daha farklıdır. Hastalık sürecinde, bir grup hastalarda iyileşme 2 haftadan sonra, bazılarında tedavinin sonunda, bazılarında ise bulundukları ortama geri döndükten 15 30 gün sonra kaydediliyor.
 
Bu zamanlarda boğulma krizleri, öksürük azalıyor. Çocuklarda ise boğulma krizleri 4. veya 5. gün tamamen kesilir. Tedavinin sonunda kanda lökositlerin eozinofillerin (granülosit veya asidofil olarak ta adlandırılan lökosit hücresi) yüksek olan miktarı düşer, ayrıca balgamdaki eozinofil miktarı da azalır, eritrositlerin (kanda en çok sayıda bulunan hücre türü) azalma hızı ise normale döner veya azalır. Akciğerlerin teneffüs zamanı bazen normale döner, bronş yolları temizlenir. Hastalar havayı daha rahat teneffüs eder, nabız normalleşir yahut taşikardi (kalbin dakikadaki vuruş sayısının artması) biraz görüle bilir, artmış olan sistolik ve diastolik (tansiyon) azalır. (bu tip doğal mağaralarda)
Elektro-diyagramda yüklenmiş T-dişinin genişliği düşer, kan plazmasındaki histaminin (vücut dokularında bulunan kimyasal) miktarı azalır. Kaybedilmiş potasyum normal düzeyine ulaşır. Kalsiyum venatriumun arttığı oranda azalır. (bu tip doğal mağaralarda)
 
Özet olarak, spleoterapinin tedavi etkisi –mağaranın özel mikro iklimi, alerjenlerin bulunmaması, sabit baro metrik basınç sonucu olarak alerjik iltihabı önlemesi ve pozitif etki etmesi, alerjik reaksiyonlar zincirini kırması ve sonuç olarak kliniksel, biyokimyasal etkilere sebep olur. (bu tip doğal mağaralarda)
 
Atalarımız bize baş eğmeyi  öretmedi  ..o zaman (ABİ ,DAYILARA)  baş eğseydik gerçekleştirir dik.  Kimseye de baş eğmedik ve eyvallah dedik ayrıldık…Hazineye sen biraz daha uyu zaman gelince uyandırırlar.. Dedik bir başka zamana deyip ayrıldık…
 
                                      TÜTSÜLENMİŞ GIDALAR.      
TUZ HASTANESİ SAĞLIK GRUBU  MİNERALLER, VİTAMİNLERLER VE BİTKİSEL
 
         BESİNLERİN ETKİLERİ MİNERALLER VE ETKİLERİ
 
KALSİYUM: Süt ve süt ürünleri, yoğurt, peynir, tereyağı, yumurta, un fındık, fıstık, susam, çikolata, soya fasulyesi, şalgam,  sebzeler, ıspanak, patlıcan, patates, soğan, çilek, dut, portakal, limon, ayva, nar, hurma, karpuz, lahana, pırasa, karnabahar, küçük balıklar, limon, ayva, nar, pekmez, pirinç, nohut, mercimek ve zeytinde bulunur. Kemik ve dişler ile kas sinir sisteminin çalışmasında ve streste önemli rol oynar.
 
DEMİR: Tahıl kabukları, kepekli ekmek, balıklar, karaciğer, böbrek, sakatat, yumurta, yoğur, peynir, tereyağı, kakao, kuru meyveler, kaysı, badem, kuru üzüm, et, tavuk, balık,  sebzeler, enginar, patates, lahana, ıspanak, patlıcan, maydanoz, soğan, pırasa, karnabahar,, çilek, pirinç, bulgur, nohut, mercimek, pekmez, muz, ayva, nar, hurma, karpuz ve susamda bulunur Eksikliğinde kansızlık oluşur. Önemli belirtileri, halsizlik, baş dönmesi gibi şeylerdir.
 
FLOR: Patates, soğan ve ıspanakta bulunur .Kemik yapımı ve diş sağlığı için gereklidir.
 
İYOT: Deniz ürünleri, süt, brokoli, lahana, çilek, ıspanak ve havuçta bulunur. Tiroit bezlerinin çalışması içi gereklidir. Eksikliğin de guatr ve kretenizm ortaya çıkar.
 
POTASYUM: Patates, ıspanak, pırasa, soğan, muz, kayısı, armut, hurma, karpuz, erik, tahıl kabukları, kepekli ekmek, bulgur ve pekmezde bulunur. Kaslarda enerji birikimi için gereklidir.
 
MAGNEZYUM: Kuru sebze ve meyveler, lahana, patates, pırasa, tahıllar, soya, badem, yer fıstığı, fındık, çikolata, muz, çilek, hurma, esmer pirinç, bulgur, kepekli ekmek ve etler kemik yapımı için gereklidir. Eksikliğinde, yorgunluk, uyuşukluk, sıkıntı hissi, kaslarda istek dışı titremeler, saç ve tırnaklarda kırılganlık ortaya çıkar.
 
FOSFOR: Süt ürünleri, yoğur, peynir, tereyağı, gibi, ayrıca; fındık, çikolata, yumurta, kepek, kepekli ekmek, balık, patlıcan, ıspanak, pırasa, patates, soğan, karnabahar, pirinç, bulgur, nohut, zeytin, portakal, çilek, nar,  hurma ve ette bulunur.     Kemik yapar bedene enerji veren bir maddedir.
 
ÇİNKO: Tahıl kabukları, kepekli ekmek, karaciğer, süt ürünleri,(yoğurt peynir, tereyağı) yumurta lahana, sarımsak, bulgur ve ette bulunur Büyüme ve bağışıklık sistemi için gereklidir. En önemli belirtisi iştahsızlıktır..
 
Tuzda tütsülenmiş balık, yumurta, konserve yiyecekler, kepekli ekmek, bisküviler, süt tozu, domates, salçası, ıspanak, pırasa, patates, soğan, mercimek, karpuz, peynir ve hardalda bulunur. Bedenin çeşitli işlevleri için gereklidir.
 
SELENYUM: Et, yumurta, tahıl, baklagiller, susam, Hindistan cevizi, kuru yemişlerde ve bol miktarda balıklarda bulunur. Eksikliğinde, miyokart enfarktüsü ve katarak riski artar. Akyuvarları güçlendirerek kanser ve tümörlerde etkilidir. Akyuvarların güçlenmesi bağışıklık sistemiyle ve bil hassa moralle alakalıdır. Yaşlanmayı yavaşlatır.
 
KÜKÜRT: Lahana, zeytin, yumurta, çilek ve hurmada bulunur.  
 
DİĞER MİNERALLER: Stronsiyum ve kromdur.  
                               
VİTAMİNLER VE ETKİLERİ
A VİTAMİNİ: Deriyi yeniler, gözleri korur, özellikle gece görüşünüzü sağlar, büyümemizde, kemiklerin gelişmesinde, mine tabakasının oluşmasında etkisi vardır. Saçları tırnakları, bağışıklığı güçlendirir. Mukoza tabakasının sağlıklı ve dirençli olmasını sağlar. Akciğer, mide, yemek borusu, gırtlak, idrar kesesi ve birçok tümörü engeller.
 
Et, karaciğer, süt ve sütlü besinler, tereyağı, peynir, havuç, patates, Marul, soğan, yumurta, kavun, kayısı ve sarı meyveler, yeşil sebzeler, şeftali, erik, Trabzon hurması, havuç, kereviz, bakla, ıspanak, domates, pırasa, sarımsak, karnabahar, limon, ayva, balık ve balık yağında bulunur.
 
B VİTAMİNİ: Eksikliğinde konuşma yavaşlaması, ses çatallaşması görülür
Karaciğer, buğday kepeği, esmer pirinç, marul, kabak, domates, ıspanak, pırasa, kereviz, patates, sarımsak, portakal, süt ve sütlü besinler, yumurta, kabuklu yemişler, fındık, fıstık, ceviz, badem, çilek, şeftali ve erikte bulunur
 
B1 VİTAMİNİ: Karbonhidrat sindirimini sağlar, kalp ve sinir sistemini korur. Eksikliğinde çocuklarda büyüme ve gelişme bozuklukları olur. Yorgunluk, güçsüzlük, depresyon, kabızlık, beri beri hastalığı, iştahsızlık, ödemler, kramplar, damar genişlemesi, kan dolaşımı bozuklukları, diş çürümeleri ve diş eti hastalıklarına yol açar.
 
En çok pirinç ve kepeğinde, tahıl ürünlerinde, kepekli ekmek, yulaf ezmesi, filizler, et, sakatat, balık, ay çekirdeği, fasulye, türleri, kuruyemişler, Fındık, ceviz, çikolata, yeşilbiber, salatalık, kereviz, lahana, limon, ayva, nar, karnabahar, bulgur ve mercimekte bulunur.
B2 VİTAMİNİ: Beden biyokimyasında rol oynar., büyüme gelişmeyi sağlar. Eksikliğinde, büyüme bozuklukları, göz hastalıkları, sinirsel bozukluklar ve deri hastalıkları görülür. Enerji vitaminidir.
 
Fındık, fıstık, ceviz, süt ve süt ürünleri, çikolata, filizler, kuru maya, yeşil yapraklı sebzeler, salatalık, lahana, pırasa, bakla, soğan, karnabahar, limon, ayva, nar, et, pirinç, bulgur, yumurta, bal, kabuklu buğday ve tereyağında bulunur.
 
B3 VİTAMİNİ: Eksikliğinde çocuklarda büyüme durur. Pellegra hastalığı görülür. Pek çok besinlerde, B1 ve B2 ile birlikte bulunur.
Yer fıstığı, çikolata, karaciğer, süt, peynir, yoğurt, yumurta baklagiller, kepekli ekmek, balık, taze meyveler, yağlı tohumlar ve patateste bulunur.
 
B5 VİTAMİNİ: Patates ve çikolatada bulunur.
 
B6 VİTAMİNİ: Protein metabolizmasında rol oynar. Deri, saç, sinir gelişiminde rol oynar. Ana rahmindeki bebeğin oluşum ve gelişiminde çok gereklidir. Eksikliğinde çocuklarda çırpınmalı kasılma krizleri olur. Sinir bozuklukları, deri, göz, ağız iltihapları, kolesterol artması ve damar tıkanıklarına sebep olur.
Koyun eti, balık, piliç, çiğ yumurta, süt ve süt ürünleri, çiğ sebze ve meyveler, kavrulmuş fıstık, karaciğer, böbrek, patates, erik, kuru üzüm, çikolata, avokado, tahıl kabukları, buğday kabuğu, makarna, soya, lahana, pırasa ve muzda bulunur.
 
BİOTİN: B8 vitamininde denir. Hücre metabolizması, kan hücrelerinin beslenmesi, saç, deri ve sinirlere yararlıdır. Derinin sağlığı, kas ağrıları ve iştahsızlık için önemlidir.
 
B9 VİTAMİNİ: Eksikliğinde; kansızlık, güçsüzlük, depresyon, dirençsizlik ortaya çıkar.  Yapraklı bitkiler, yumurta, karaciğer ve kuru sebzelerde bulunur.
 
B12 VİTAMİNİ: Eksikliğinde kan hastalıkları ve sinirsel bozukluklar olur. Alyuvar ve akyuvarların oluşumunda önemlidir. Hücreleri korur. Bağ dokusunu güçlendirir, beden savunmasını artırır. Kansızlık, sinirlilik, sıkıntı, baş ağrısı, uyuşma, bacaklarda duyu azalması ve ağrılar görülür. Et, süt, süt ürünleri, balık, peynir, karaciğer, böbrek, sebze, süt asitleri ve yumurtada bulunur.
 
C VİTAMİNİ: Diş, kemik yapısı, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, kaslarda esneklik ve gücün artması, nezle grip gibi enfeksiyonlara karşı vücudun direncini artırması, eksikliğine yorgunluk, iştahsızlık, kas ağrıları, nefes alıp verme zorluğu, çırpıntı, kanser, damar yapısı, zedelenme ve yaralanmalar ve iskorpit hastalığına sebep olur.
 
Her türlü yeşil yapraklı sebzelerde, narenciye, patates, kivi, çilek, muz, marul, salatalık, kabak, biber, domates, ıspanakta, lahanada, pırasada, kerevizde, baklada, soğan, sarımsak, turp, karnabahar, portakal, limon, mandalina, greyfurt, turunçgiller, sirke, çilek, kivi, şeftali, muz, dut, ayva ve narda bulunur.
   
D VİTAMİNİ: Kalsiyum alımı ve tutulumu ile dişlerin ve kemiklerin gelişmesinde rol oynar.Süt ve sütlü besinlerde, yoğurt, peynir, tereyağı gibi, ayrıca karaciğer, balık ve balık yağı ve yumurta sarısında bulunur.    
E VİTAMİNİ: Hücre duvarlarını ve karaciğeri zehirli etkenlerden korur. Kalbe ve kan dolaşımına faydalıdır. Cinsel yaşamı güçlendirir, kanserden korur, kas erimesini önler.Tahıllarda, kepekli ekmek, kuru yemiş, bitkisel yağlar, zeytinyağı, et, yeşil sebzeler, soğan ve yumurta sarısında bulunur.
 
FOLİK ASİT: B vitamini türlerindendir. Eksikliğinde kansızlık ve gastrit olur. Yeni hücre yapımında yaşamsal önemdedir. Ayrıca kan yapar. Yeşil sebzeler, ıspanak, lahana, marul, dereotu, tere, patates, domates, biber, şalgam, karnabahar, fasulye, çilek, Yeşilay ve karaciğerde bulunur.
 
K VİTAMİNİ: Kanın pıhtılaşmasında ve damar yapısında rol oynar. Trombositi artırır. Yeşil sebzeler, ıspanak, lahana, marul, dereotu, tere, patates, domates, biber, şalgam, karnabahar, fasulye, çilek, yeşil çay ve karaciğerde bulunur.
 
NİASİN: Enerjinin bütün bedene dağılımı sağlar. Tahıl kabukları, bulgur, fındık, mantar, karnabahar, et ve patates.
 
P VİTAMİNİ: Biberde bulunur.  
       
PBVİTAMİNİ: Cilt sinir ve sindirim sistemini korur. Eksikliğinde; “Pellegra” hastalığı, vücutta ve ellerde iyileşmeyen yaralar görülür .Karaciğer, böbrek, kalp, beyin, kuzu eti, kuru baklagiller, ceviz, fındık, fıstık, yağlı tohumlar, balık, süt, süt ürünleri, patates, yeşil sebze ve yapraklar, taze meyve ve turunçgillerde bulunur.  
   
PP VİTAMİNİ: Lahana ve patateste bulunur.      
       
PANTOTEKNİK ASİT: B vitaminlerine girer. Besin maddelerinin sindirimi, saç ve deri için önemlidir. Bedenin ve derinin gelişmesinde hastalıklardan korunmasında rol oynar. Eksikliğinde; fiziksel yapıda bozukluklar, kas kasılmaları, el ve ayaklarda karıncalanmalar görülür. Yeşil yapraklı bitkiler bu vitamini üreterek tohumlarında depolarlar. Tahıl kabukları, maya, kavun, brokoli, mantar, bakla, patates, soğan, karaciğer, böbrek, sakatatlar, süt, taze mantar, yumurta sarısı ve tahıllarda bulunur.
                    
SAKLI ŞİFA TUZ DAĞ TUZLA YAPILANLAR 
 
Tuz odaları ve tuz ürünleri konusunda bir zamanları uzman kuruluşlardan biri de  piriiworld tuz odaları, tuz saunaları, tuz sandıkları ,tuz lambaları başta olmak üzere tuzun şifasına dayalı pek çok alanda hizmet araştırmış ve projeler uygulamıştır..
“Bir arkadaşımın anlatımı. .
 
Oğlum astım tedavisi sürecinde tanışmış olduğumuz Pirii World ve Saklı Şifa yönetim çoban dan  tedaviye destekleyici olarak tuzu önermesinden sonra uygulamaya geçtim ve kısa bir sürede tedavide olumlu netice aldım Oğlumu doktor kontrolüne götürdüğümde profesörümüz yaptığı muayene ve tahlillerin sonunda bir daha kontrole gelmemize gerek kalmadığını söyledim”
 
Evet böyle geçen bir zaman içerisinde çok kişi tuz zehirli der.. Evet doğru dur ama hep bir şeyi kötülemek için söylenen ve neden nedenleri araştırmadan atılan geniş derinlere inmeyen araştırmalar yapılmadan söylenen sözlere çok çabuk inanan insan kaynakları vardır bu da kulak dan kulağa giden laf olur tuzun genetiği bozulur..
Tuz ocakları vardır buradan tuz çıkartılır bu tuzlar sanayiye giden tuzlardır buralara kamyonlar girer ve galeriler açmak için dinamitler kullanılır ve tuz madeni kayalar bu gazları çeker patlatılan dinamit atıkları da tuz madenine çeker tuzun özelliği galeri içinde kötü oluşumları süngerler ve ortamı temizler çünkü tuz özelliğidir.. Bir akıllı kötülemek için oradan tuz kayası alır ve inceletir tuz oldu zehir..
 
Yenile bilen tuz ise gerçek tuzcular kendi kazma kürekle kazdıkları tuz dağ dan bir parçasını galeri açarak tuz çıkarır tuzun üst tabakası siyah oluşun çıkan tuzları hayvanların yalama taşı olarak kullanır alta indikçe siyah beyaz daha derinlere indikçe siyah beyaz az derinde beyaz daha ahşasın da ise can şeffaf can tuz çıkar bu yenilebilen tuzdur daha çok derinlere inilirse kahve renge açılarak turuncu (Malezya’dan veya himaliye gelen tuzlar) daha sonraları da kırmızı daha derinlerde ise yeşilimsiye turkuaz renklere girer buda (Nahcivan bölgesi) de bezende sert tuzlar rastlanır gelir bunlarda en eski tuz oluşumu memleketimiz Kars yöresinde ve bu tuzdan tuz yastığı, içi tuz dolu bir yastıktır.
 
Tuz yastığını 60 70 derece ısıttıktan sonra havluya sarın ve gece yatarken ağrıyan bölgenizin üzerine koyun.
 
Bu uygulama sabah kalktığınızda kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır ve Sekili Yozgat 600 sene ve roma dönemlerine uzanır gene Çankırı da aynı tarihlere rast gelir bu gün en yakın tuz tarihi tuz gölüdür daha deniz tabanında var olan tuzlarda Akdeniz dir ve en ilginci ise mısırın firavunları (soğan tuz bakteri öldürmek için kullanılırken) eski maya tarihi çöküşünden de eski yılarda kullanılırken vücudun eksik içlerindeki minerallerden bir tanesi borken ve 84 mineral tamamlayıcılığı varken ve de tuz oluşumu ise bir milim tuz kalınlığı oluşumu 50 bin yıl söylenir  ve ler ler arasında sadece iki element daha olsa elmas oluşumuna yakınken oldu bir hikmet şimdi kalk çıkara göre zehirde.
 
Haydi iddia edin bu gün neyin içinde yok ilaçlar mı yoksa temiz maddelerimi yoksa içtikleriniz içinde mi adama gülerler.. Zehir olan ise o yapılan ürünlerin içine tuz yatışmasın nemlenmesin diye koyduğunuz (alemiyüm fosfat) mi sizce sonucu ne olur..
 
KALİTELİ HAVA ve TUZ LAMBALARI
 
              
Enerjimizin %56’lık kısmını soluduğumuz havadan elde ederiz. Bu yüzden soluduğumuz havanın kalitesi sağlığımız açısından çok önemlidir. Kaliteli hava alerji, toz, duman, kirletici madde ve diğer zararlı unsurları içermemelidir. Tüm bunların dışında hava eksi iyonlar bakımından zengin olmalıdır.
 
Şelalelerde, deniz kıyısında, dağlık alanlarda ve yeşil vadilerdeki hava kalabalık şehirler ve endüstri merkezlerindeki havadan daha temiz ve ferahtır. Bu fark eksi iyonların daha yüksek veya daha az olmasına bağlıdır.
 
Sigara, zararlı gazlar, iletişim ağı, elektrik iletim hatları, uydu, televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi alet ve cihazlar ile klima, fan gibi çalışan motorlar tarafından üretilen artı iyonlar; akciğerlerimizin derinliklerine girerek bağışıklık sistemimizi zayıflatabilir, yorgunluk ve zayıflık hissi verir; konsantrasyon kaybına, endişeye, migrene, uykusuzluk gibi psikolojik rahatsızlıklara, astım ve benzeri her türlü solunum problemine yol açabilir.
 
Eksi iyonlar ise rüzgâr, güneş ışını, dalga, şelale ve sağanak yağış tarafından doğal olarak yaratılırlar. Eksi iyonlar havanın vitaminleridir. Deniz kıyısında ya da dağların yüksek yerlerinde fırtınadan sonraki ferah, dinlendirici hava; havada eksi iyonların aşırı yoğunlaşmasıyla oluşur.
 
Havanın kalitesini yenilemek için artı iyonların azaltılması, azalan eksi iyonların havaya bırakılması gerekir. Kaya tuzları bu görevi kolay ve mükemmel bir şekilde yapar.
 
TUZ LAMBALARI
 
Kristal tuzdan üretilen tuz lambaları insan sağlığına da ciddi katkı sağlar. İçerisi dikkatli bir şekilde elle oyularak ampul konulan kaya tuzları tıbbi bir cihaz olmama-sına rağmen ısınma sonucu bulunduğu ortama eksi iyonlar (hava vitaminleri) bırakarak havanın kalitesini arttırırlar. Tuz lambaları yorgunluğu, stresi, astım nöbetlerini, alerjileri, baş ağrılarını, cilt rahatsızlıklarını, havadaki nemi ve kokuyu hafifletir. Tuz lambasından yayılan temiz, saf hava tansiyonu, ruhsal ve psikolojik sorunları olan hastalara yardımcı olur, insanlar için sakinlik ve huzur verici bir ortam yaratır.
 
Tuz lambaları tarafından havaya salınan eksi iyonlar bilgisayar, cep telefonu, televizyon gibi elektronik cihazlardan yayılan radyasyonu etkisizleştirir, havadaki bakterileri yok eder, oksijeni daha kullanışlı hale getirir. Astım ve alerjiye karşı ciddi fayda sağlamasıdır. Tuz lambaların büyüklüğü konulan ortamın büyüklüğüne göre hesaplanmalıdır. Gelişigüzel kullanılması halinde sağlık açısından bekleneni veremeyebilir. Kaya tuzunun sigara içilen ortamlardaki sigara dumanını emici özelliği vardır.
 
Tuz lambasından yayılan eksi iyonlar kanın kolesterin miktarını azaltmakta ve böylece kan basıncını düşürüp kalbimizin yorulmasını önlemektedir.
 
Tuz lambasından yayılan eksi iyonlar hastalıklara neden olacak bu unsurları yok etmek üzere, kanımızı dezenfekte eder.
 
Kızgınlık, korku veya strese bağlı olarak mide rahatsızlıkları artar, bağırsakların fonksiyonları bozulur ya da durur. Karaciğer ve safra kesesi arızaları bunların hazım işlevlerini yerine getiremediklerini gösterir. Bu sorunlar, daha fazla eksi iyonlar verilerek/alınarak, Tuz kristali Lambasının yardımı ile hafifletilebilir.
 
Eksi (-) iyonların yeterli olmaması durumunda romatizma ile aynı zamanda baş ve sinir ucu ağrıları çoğalır. Eksi iyonları çok olan hava buna karşın romatizma ve eklem ağrılarını hafifletip iyileştirebilmektedir.
 
Hafıza, canlılık, konsantrasyon kabiliyeti ve reaksiyon özelliği eksi iyonlar alındığında gelişmekte ve böylece yaşlanma süreci de geciktirilebilmektedir.
Tuz kristalinden yayılan yoğun eksi  iyonlar ile stresten, sorunlardan, korkulardan ve depresyonlardan daha az etkilenerek, daha iyi konsantre olup verimimizi arttırabiliriz. Kendimize güvenimiz gelişir ve gerçek potansiyelimize tekrar kavuşabiliriz.
 
Yani eksi iyonlar havayı şu unsurlardan temizler: havadaki toz zerrecikleri, polen çim, yabani ot ve ağaç poleni, toz zerrecikleri, hayvan tüyleri, küflü sporlar... Eksi iyonlar iyi bir hava arındırıcısı ve ferahlatıcısı, koku azaltıcı, dumanın yok edilmesi, Saman nezlesi, astım, mevsimsel etkili rahatsızlık, depresyon, kronik yorgunluk gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır. Eksi iyonların yanıkları daha çabuk kurutup daha az yara iziyle kısa sürede iyileştirme sağlar eksi iyonların çok acı çeken hastaları sakinleştirir
 
Tuz lambasına kesinlikle su serpiştirilmemeli; her zaman kuru, tercihen havalandırılmış ortamlarda muhafaza edilmelidir.
 
TUZ TERAPİSİ
 
Günümüzde yeni ortaya çıkan terapi dallarından biri de tuz terapisidir. Tarih boyunca saf, rafine edilmemiş kaya tuzunun akciğer derinliklerinde anti bakteriyel ve antimikrobiyal faydaları olduğu kabul edilmiştir.
 
Böyle bir tuz madeninde tuzların iyonal etkilerinden dolayı tertemiz bir hava mevcut olup, havada hiçbir toz zerreciği bulunmamaktadır. Son yıllarda tüm solunum hastaları ve doğal astım tedavisi için dünyadaki tuz mağaralarına yapılan ziyaretler doğal tuz havasının inanılmaz iyileştirici özelliklerinden dolayı artış göstermektedir.
 
Tuz terapisi ayrıca “helyoterapi” olarak da bilinir. Tuz Odası veya bazen Tuz Mağarası olarak da bilinen terapi özellikle egzamadan alerjiye oradan da astım arasında değişen solunum ve cilt sorunları çeken kişiler için tasarlanmıştır. Klinik testlerde tuz terapisinin solunum ve cilt hastalıklarının çeşitli belirtileri gidermede etkili olduğu kanıtlanmıştır.
 
Tuz mağaralarının sağlık amaçlı kullanımı Sümerler dönemine kadar gitmektedir. Anadolu’da Asya ve Avrupa’da birçok mağaranın insanlara şifa olduğu özellikle de kaya tuzu mağaralarının insan sağlığına ciddi katkıları olduğu günümüze kadar aktarılmış yöresel tecrübelerdir. Astım hastalığının tedavisinde tuz mağaralarının sağlık turizmini ciddi anlamda canlandırdığı görülmektedir.
 
HANGİ HASTALIKLARDA TUZ TERAPİSİ FAYDALIDIR
 
Astım atakları, alerji, kisttik fibrini, akut solunum yolu hastalıkları, amfizem, KOAH, burun tıkanıklığı, orta kulak iltihabı, kronik bronşit, zatürree, bronşektazi, öksürük, hırıltı, sigara içicilerin yakalandığı hastalıklar, mukoza ödem, soğuk algınlığı, grip, sinüzit, tensili, egzama, sedef hastalığı, saman nezlesi...
 
 HANGİ DURUMLARDA TUZ TERAPİSİ SAKINCALIDIR
Ateşli enfeksiyonlarda, kanser geçirmiş hastalarda, tüberküloz geçirmiş veya geçirmekte olan hastalarda, kalp yetmezliği olan kişilerde, yüksek tansiyon hastalıklarında.
 
 PROJE TUZ ODALARI
 
 Tuz odaları da tuz mağaraları gibi tuz terapisi için geliştirilen şifa merkezlerinden biridir. Bir tuz odası mümkün olduğu kadar doğal tuz mağaralarına benzer olmalıdır. Yeraltında bulunan tuz mağaralarındaki hava tuz mikronları ve iyonlar bakımından zengindir.
 
Tuz odası da bağışıklık sistemi için faydalı negatif iyonlarla ve vücudun balgam ile mukus salgılamasına yardımcı olan mikroskobik tuz parçacıkları ile doludur. Tuz lambaları ve tuz boruları tuz odasına yardımcı elemanlar olarak kullanıl-maktadır.
 
Bu mikroskobik tuz kristalleri ciğerlerinize derin olarak girdiğinde akciğer dokusunda şişlik azaltarak, onlar emer ve zararlı bakterileri ve alerjenleri etkisizleştirir.
 
Sonuç olarak astım, saman nezlesi, alerji, bronşit gibi ve diğer solunum yolu problemlerinde nefes alınıp verilmesi daha kolay hale gelir. Bu terapi sayesinde birkaç gün ciğerlerinizin daha temiz olduğunu hissedersiniz.
 
TUZ ODASINA NASIL GİRİLİR
 
Tedavi için sadece bir saat kadar tuz odasında bulunmak ya da dinlenmek yeterlidir. Tuz odasına üzerinizdeki kıyafetlerinizle, ayakkabısız ve herhangi bir parfüm kullanılmadan girilir.
 
Terapi sırasında elbiselere tuz birikmesini ve elbiseler den toz çıkmasını önlemek için tek kullanımlık koruyucu önlükler giyilir. Ayaklara da aynı şekilde koruyucu galoş takılır. Terapi süresince çalan müzik ve loş ortam kişinin rahatlamasına yardımcı olabilir. İsteğinize göre terapi odasına çocuklarınızla beraber girebilirsiniz.
 
Bizim konseptimiz hem sauna ahşap sızdırmaz göz kutucuklarla tavan ve taban lambaları ile tuz doğal ortamda kullanılmaktadır.
 
EVDE DE YAPILABİLİR:
 
Sanıldığının aksine tuz terapisine evde de devam edebilirsiniz. Bunun için Ultrasona Salinizer cihaz bulunması yeterlidir. Bu sayede evinizde ya da işyerinizin zahmetsiz temiz nefesin tadını çıkarabilirsiniz.
 
Ultrasonik Salinizer cihaz özel olarak tasarlanmıştır ve doğal ortamdaki tuzlu havanın şifalı etkisini taklit eder. Birkaç gün içinde artık nefes almak için mücadele içerisinde olmadığınızı görürsünüz. Vücudunuz daha fazla oksijen alır ve kendinizi harika hissedersiniz. Sadece nefes almak değil yanı sıra cildiniz de daha parlak ve canlı bir hale gelir.
 
TUZ SANDIKLARI SAKLAMA KABI
Evet sadece bunlarla kalmayıp tuzdan sandıklar yapabiliriyiz diyerek 50x 60x 40 yükseklik her tuz kalıplarımda 5 cm kalınlıkta bir sandık geliştirerek sızdırmaz kutu haline getirerek içine bütün et parçası koyarak sandık ağzını kapadık et 21 günde tamamen şeklini bozmadan kurumuş yenme haline geldi bunla yola çıkarak balık gıda harici hava yanı bir gaz basarak ve ağzını kendi tuz maddesiyle kapadık ve içeriye hiçbir hava almadan ve dışarıya gaz çıkmadan 21 gün kaldığını gözlemledik.
Kendi değirmende tuzu parçalayarak 6 5 4 3 2 taneler elekte çıkarak tabanda oluşan 0 tuz diğerlerini paketleyerek arkadaşlara gönderdik tozunda bir kenara koymuştum aradan bir zaman geçmişti değirmenin yanına gittiğimde bıraktığım tuz toz kırılmaz bir parça olmuştu bunla yola çıkarak yukarıdaki tuz saklama kabı aklıma gelmişti ve gerçekleştirdik.
 
Her çıkan tuzdan olmayacağını bir şekilde orada anlamıştım nedeni ise kendi ocağımızdan kazarak kuyu halinde el gücüyle çıkardık ve yaptık.
 
Bizden gören arkadaş kendisinde yapmış ama tuz incelemede başka zehirli atık görüldüğünden bana gelerek neden böyle olduğunu açıklama vermemi istedi.
Öncelikle tuzu nereden aldın.
 
Der .ve arkadaş geniş tuz çıkaran ocaktan aldın. . tuz ocağına araba giriyor muydu ..evet ..peki ocak galeriler açarlarken dinamit atıyorlar mıydı ..evet. Fazla söylemene gerek yok onlar ocakları kara yollarına tuz çıkaran firmalar oralardan parçalar alarak değirmende tuz haline getirdin ocaklarda çalışan arabaların gazları ve dinamit atılan barut ve tnt ler tabi zehirli maddeler çıkar..
 
Şimdi öyle ocaklar bul ki siyah tan beyaza dönen ve altındaki cam tuzdan alırsan hiçbir zehirli maddeler çıkmaz.
 
TUZ TUĞLA ET DOLABI
 
Şimdi şurada ki eski atılmış et dolabı şimdi içten tuz kalıpları döşeyerek elektriksiz muhafaza dolabı yapalım. Nasıl olacak ..getirdiğim kalıpları 5x10x15 tuğla kalıpları değirmeni çalıştır toz tuz yapalım kalıplara koyarak  7 gün sonra gelir kalıplardan çıkarırız nasıl yap ildiğini görürsün..
 
Tuzdan akla gelmeyenler imalat bölümlerinde..
 
KAYA DOĞAL TUZ SOLE TUZ YAPIMI SAĞLIK BİLGİSİ
 
Avrupa'da tuz kullanımına ait ilk belirtiler milattan 1200 sene evveline uzanmaktadır. Eski çağlarda Romalıların askerlere ücret olarak tuz dağıttığı da bilinmektedir. Çinliler, Romalılar, Fransızlar, Venedikliler ve diğer birçok devlet savaşlar için para bulmak üzere tuz vergisi koymuştur
 
Tuz kaynakları bakımından zengin bir ülke olan OSMANLI DEVLETİ de tuzun üretiminden nakliyatına ve satışına kadar ciddi bir sistem kurmuştur. Tuzun tarihini araştırdığımızda 14.000 farklı kullanım alanı olduğunu, tuza kaynaklarına hâkim olan toplumların gelişip zenginleştiğini öğreniyoruz.
 
Tuzla ilgili en eski kalıntılar M.S. 1000 yılına aittir. O dönemde yaşayan Büyük Maya Uygarlığı, tuz ticareti sayesinde zenginleşmiş, tuz üretimini kontrol ederek gelişmiştir. Mayaların çöküş dönemi de tuz ticaretindeki kriz dönemine denk gelmektedir.
Tuz eski geleneklerde hem doğum hem de ölümle ilgili törenlerde kullanırdı. Kötü ruhları kovmak veya uzak tutmak için yeni evlilerin evlerinin dört köşesi de tuzlanırdı. Dünyadaki tuz üretiminin %93-94' ü direkt olarak endüstriye girmekte, geri kalan %6'lık kısmı da gıda sektöründe kullanılmaktadır. Ülkemiz, doğal tuz kaynakları bakımından zengin bir ülkedir, Çankırı, Yozgat, Iğdır ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunur ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları gıda ve sağlık alanında kullanılmaktadır.
 
TUZ;
 
Tuzla ilgili araştırma ve incelemeleriyle tanınan Saklı Şifanın bu konudaki bilgi ve değerlendirmelerini Çoban Uysal için ele aldı.
 
İlk çağlardan bu yana insanların hayatında önemli bir yer işgal eden, uğruna savaşlar verilen, beyaz altın diye adlandırılan tuzun kullanım alanları oldukça çeşitlilik gösterir. Başta gıdaların korunması ve tatlandırılması olmak üzere; tıptan sanayiye, hayvancılıktan tarıma kadar birçok konuda tuza ihtiyaç duyulmuştur ve duyulmaktadır. İnsan hayatı için vazgeçilemez bir yere sahip olan tuz olmadan ne plastik, soda, yumuşatıcılar, deterjanlar ne de yağlar üretilebilir.
 
Normal olarak vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı 0.2 gramdır. Günlük yediğimiz rafine gıdalardan istemeyerek günde 12 gram kadar tuz alırız ki bu miktar vücut için çok zararlıdır. Eğer yeterince su içerek günlük ihtiyacımızın üstünde aldığımız tuzu böbrekler, akciğerler ve deri yoluyla dışarı atabiliriz.1 gram tuzu dışarı atabilmek için 23 gram suya ihtiyacımız vardır.
 
''Zehirlidir zararlıdır'' diye tüm hayatımızdan çıkartmaya kalktığımız doğal tuzda, vücudumuzun neredeyse bütün minarelerini karşılayacak sayıda element bulunmaktadır. İnsan vücudunda bulunan element sayısı da doğadaki tuzla eşit sayıda yani 84 adettir. Normal bir kaplıca suyunun 1 litresinde yaklaşık olarak 1 gram mineral, doğal tuzlarda 40 katı kadar mineral vardır. Buda işlenmemiş tuzun insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
 
Kaya tuzu rafine edildiğinde içerisindeki mineralleri kaybeder. Rafine işlemleri ile diğer maddeler ayrıştırılır ve geriye sadece sodyum ve klor kalır. İster deniz tuzu olsun ister kaya tuzu, isterse de kristal su olsun eğer rafine edilmişse kesinlikle uzak durulmalıdır.
 
Rafine edilmiş sofra tuzu tam anlamıyla vücut için düşman olan bir zehirden başka bir şey değildir. Sırf aromatik benzerliğinden dolayı tuz diye tükettiğimiz rafine edilmiş tuz, yüksek tansiyondan kansere varıncaya kadar birçok hastalığın oluşmasına sebep olur. Böbreklerde ciddi bir yük oluşturur.
 
Böbrek bu yükü taşıyamayınca vücutta ödem olur, ileriki dönemlerde kalp yetmezliği gelişir. Eklemlerde birikerek çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Böbrek ve safra kesesi taşı oluşmasına katkı yapar. Hipertansiyona neden olur. Üstelik tükettiğimiz tuza rafine edilmesi sırasında birçok toksin madde karışmaktadır.
 
Yemek tuzlarına eklenen bir madde de iyottur. Bu iyot lama işleminden sonra kalp çarpıntıları, kalp ritim bozuklukları, yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları, uzun süre iyileşmeyen yaralar ve kronik SİYAH NOKTA gibi rahatsızlıklarda artış görülür. Yemek tuzlarına birde irade gücünüz tamamen zayıflatan flor eklenmektedir. Ayrıca tuza, kimyasal isimleri çok fazla yer tutacağından üzerinde hiçbir zaman yazılmayan ve zaman zaman harfler ve rakamlarla kısaltılan madde de katılır. Mesela sofra tuzunun iyi serpilebilmesi için alüminyum ilave edilir ki çocukluğunuzdan beri yediğiniz bu tuz Alzheimer hastalığına yakalanma riskimizi artırmaktadır.
 
PİRİİ WORLD SAKLI ŞİFA (SAĞLIK BİLGİSİ)
(ZAYIFLAMAK İSTEYEN İNSANLAR İÇİN İDEAL BİLGİ BUDUR)
KAYA TUZUNDAN ''SOLE''YAPIMI; ALKALİ SU
 
Kaya tuzunun şifasından faydalanmanın bir başka yolu da Alkali yapılarak içilmesidir.
 
ALKALİ SU SOLE YAPIMI:P lastik kaplı bir cam kavanoza kaya tuzu parçaları konur. Boyunu bir parmak geçecek kadar içme suyu ilave edildikten sonra .3 4 saat kapağı açık durumda bekletilir elde ettiğiniz su sole sudur.
 
Yemeklerden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı ölçeğinde sole su katıp için, üstüne bir bardak daha temiz içme suyu (alkalik su) içip yarım saat sonra kahvaltı, öğle yemeği veya akşam yemeğini yiyin.
 
Gün boyu 2-2,5 litre su tüketin. Kristal tuz suyla alındığında içindeki 84 mineral diğer hücrelerde olduğu gibi kan ve damar hücrelerinde de proteine dönüşür.
 
Böbrek hücreleri dahil tüm hücreleri besler; böbrek hücrelerinin daha düzenli daha sağlıklı ve daha dengeli çalışmasına, vücutta biriken toksinleri ve zehirli maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.
 
Sole suyla alınan minareler mide hücrelerinde protein ve enerjiye dönüşeceğinden dolayı, fazla yemek yeme olayı ortadan kalkacaktır. Su ve tuz bileşimi, vücutta biriken fazla yağlara hızla yönelerek bu yağların yavaş yavaş çözülüp vücuttan atılmasını sağlar.
 
Tuzlu su çözeltisi her gün kesintisiz uygulanmaya devam edildiği takdirde, vücudun 2  3 ay gibi kısa bir zamanda hem yemek yeme dengesinin sağlanmasına hem de fazla kilolardan arınmasına yardımcı olur. Bunun için düzenli tuz kullanımı yeterlidir.
 
Genel olarak tansiyon rahatsızlığı, vücudu uzun yıllar boyunca susuz bırakılması ve vücutta su kıtlığı sonucu oluşan bir rahatsızlıktır. Kan ve damar hücrelerini beslediğinden dolayı, tansiyonu düzenler ve dengede tutar. Yüksek tansiyonu yenmek için tuzlu su kürünü doğru kullanmak gerekir.
 
Tansiyon problemi olanların kullanım ölçekleri şöyle olmaktadır. İlk üç hafta için 1 litre suya bir çay kaşığı 3.haftadan itibaren 1 litre suya bir tatlı kaşığı 6 8 haftadan sonra ise her öğünde 1 bardak temiz içme suyunu içmeyi unutmamalıdır.
 
Daha sonra tuzlu su kürü normal olarak kullanılabilir. Bu arada tuzlu su kullanırken tansiyon bazen yükselmiş, bazen düşmüş gözükebilir, endişeye gerek yoktur. Vücut normal değerlerine geri dönüyor demektir. Böbreklerin görevlerini yapamamasının tek nedeni vücudun kronik su kıtlığı çekmesidir.
 
Eğer vücudun günlük su ihtiyacını düzenli olarak karşılanırsa böbreklerde her gün vücuda alınan tuzun 5 7gr kadarını çözüp düzenli olarak dışarı atar.
 
Böbrekler görevlerini yerine getirmekte zorlanıyorsa vücudun su ve tuz ihtiyacını yavaş yavaş artırarak karşılamak gerek. Düzenli bir su ve tuz alımı birkaç ay sonra sorunun kendi doğallığında çözülmesine ve böbreklerin işlevsel hale gelmesine yardımcı olur.
 
Şeker hastalığını yenmenin tek yolu düzenli olarak su içmektir. Bu birden olmaz, yavaş yavaş ve 1 ay gibi bir zaman içerisinde düzelebilir. Fakat suyu hücre içinde tutmak ve orada enerjiye dönüşebilmesini sağlamak için doğal sole tuza ihtiyaç vardır.
 
Tuzlu su çözeltisi; her yemek öğünden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı kadar sole suyu ilave edilerek içilir.
 
Üstüne de bir bardak içme suyu (ALKALİ SU) içilirse bununla birlikte günde ortalama 2-2,5 litre temiz su içmeyi alışkanlık hale getirilince birkaç ay içinde sorunun çözülmekte olduğu görülür. Vücuttan atılamayan yağlar, yağ bezelerinin tıkanmasına ve iltihaplanmasına yol açar.
 
Her öğünden yarım saat önce bir bardak suya bir çay kaşığı kadar sole su katılıp içilir ve üstüne bir bardak daha temiz su içilirse aknelerden kurtulmaya yardımcı olur. Toksinleri çözülüp dışarı atabilmesi için mutlaka yeteri kadar su tüketilmelidir.
 
Ayrıca gece yatarken yüze ve sivilceli bölgelere sole su sürerek yatmak ve ertesi gün yıkamak ta aknelerin yok olmasına yardımcı olacaktır. Alkali hücrelere ulaşabildiğinden ve gerekli mineralleri içerdiğinden astım tedavisinde etkili olur.
 
Bunun için ağzı geniş bir tencereye bir buçuk iki litre içme suyu ve yarım litre sole suyu ilave edin elde etmiş olduğununuz kürü ısıtarak ve buharlaşma başlayana kadar ısıtın. Buharlaşma sırasında tencerenin çevresini kapatacak bir havluyu başımızın üstüne atıp bu tuzlu buhar suyunu içinize çekin.
 
Bu tedavi astımdan kurtulmanıza yardımcı olacaktır. Eğer uygulanmak istenirse ağızdan ve burunda bu tuzlu buharı nefeslenmeli ve günde en az bir defa 15 20 dk. bu buharı solumalıyız.
 
Sole ayrıca kıl dökülmesini durdurmaya gereksiz tüylerin yok olmasına ağız kokusunun giderilmesine, horlamanın kesilmesine, uyku düzenine, uyku esnasında ağızdan akan sıvının kesilmesine, gözaltı ve çevrelerindeki sarkmaları ve kırışıklıkların yok olmasına yardımcı olur.
 
1 ve  2 damla sole ilave edilmiş yarım çay bardağı su ile gözlerin günde 2 ve 3 defa banyo ettirilmesiyle gözün görme kalitesinin artmasına ve bunun gibi mevcut sorunların çözülmesine neden olur.
 
Kulak içine akıtılacak 1 ve 2 damla sole ile çınlamalar ve diğer sıkıntılar azalır ve gider.
Yüze direk uygulanmak suretiyle yağ bezelerinin yok olması sağlanır, yaşlanma ile ortaya çıkan çillerin, kararmalar ve güneş lekeleri azalır, yaralar çok hızlı bir şekilde iyileşir ve mikrobik enfeksiyona kapılması önlenir.
 
Buruna direk solenin çekilmesi ve gargaranın yapılması solunum yollarının açılmasında ,diş eti kanamalarının bitmesinde ve sole ile yapılan fırçalamayla dişlerin daha beyaz ve sağlıklı bir hale gelmesinde etkili olur.
 
Alkali su karışımı sole ile sedef ,mantar, egzama ve benzeri cilt rahatsızlıklarında sorunlu bölgeye direk pansuman yapılarak uygulandığında bu gibi sorunların yok olduğu görülecektir.
 

HATIRLATMA : 

Alkali su yapabilmek için 1 litre suyun içine çay kaşığının 4 te biri kadar karbonat atarak alkali su elde ederiz. 

VÜCUDUN TEMEL TUZU

Biyokimya ile Tedavi: İnsan vücudu gıdalardan alınan vitaminlerle ve minerallerle beslenir. 

Hastalıklar ise beslenme için gerekli olan maddelerin fazla ve eksik alınmasından, vücuttaki inorganik tuzların birinin veya bir kaçının dengesindeki bozulmalardan kaynaklanır. 

Çiftçi toprağını nasıl koruyor, eksikliğini gideriyor; gıda üreticisi ürettiği malları nasıl koruyor, kozmetikçi ürettiği ürünleri nasıl koruyorsa, insan vücudu da kendini vücuttaki enzimlerle, tuzlarla ve vitaminlerle korur. Rabbimin, verdiği bu enzimler, 12 tuz, vitaminler ve mineraller insan vücudunu    yeniler, uzun ve sağlıklı yaşamasını sağlar. 

Her hastalık sürecinde ihtiyaç duyulan tuzlar farklıdır. Bu tuzlar: 

Kalsiyum Florür, Kalsiyum Fosfat, Kalsiyum Sülfat, Demir Fosfat, Potasyum Klorür, Potasyum Fosfat, Potasyum Sülfat, Magnezyum Fosfat, Sodyum Klorür, Sodyum Fosfat, Sodyum Sülfat, Silikon Oksit (silika) 

Aşağıdaki sık kullanılan bileşimleri ve onların kullanıldığı yerleri göreceksiniz.

Demir Fosfat, Potasyum Klorür, Magnezyum Fosfat; nevralji (sinir ağrısı), nevrit (sinir iltihabı), siyatik ve ilişkili haller. 

Kalsiyum Fosfat, Potasyum Fosfat, Demir Fosfat; genel bitkinlik, sinirsel tükenme ve nekahet devresinde görülen etkiler. 

Magnezyum fosfat, Sodyum Fosfat, Sodyum Sülfat, Silika; midede asit, hazımsızlık, göğüste yanma ve buna bağlı haller 

Potasyum Klorür, Potasyum Sülfat, Kalsiyum Sülfat, Silika; hafif deri hastalıkları ve buna bağlı haller. 

Kalsiyum Fosfat, Magnezyum Fosfat, Sodyum Fosfat, Sodyum Sülfat; yellenme, bağırsak spazmı (kolik) ve buna bağlı haller. 

Potasyum Fosfat, Magnezyum Fosfat, Sodyum Klorür, Silika; migren, sinirsel baş ağrısı ve buna bağlı haller. 

Kalsiyum Florür, Kalsiyum Fosfat, Potasyum Fosfat, Sodyum Klorür; sırt ağrısı, lumbago, hemoroit ve buna bağlı haller. 

Magnezyum Fosfat, Sodyum Klorür, Silika; Saman nezlesi ve buna bağlı haller.

Demir Fosfat, Kalsiyum Sülfat, Magnezyum Fosfat.  Fibrozit, kas ağrısı ve buna bağlı haller. 

Özetleyecek olursak: İnsan vücudunda da vitaminler, mineraller ve tuzlar vardır. Bunlardan bir eksik ve fazlası sizi stres, hasta ve halsiz hissettirecektir. 

Onun için 6 ayda bir doktorunuza ve aile hekiminize giderek kontrol yaptırmanız gerekir. Sonrada arayışlar yapar, şifasını arar ve bulursunuz. Sizin için her şifa dünya üzerine inmiştir, arayın yeter. 

Örnek: bir araziniz var, oraya bir şeyler ekeceksiniz; öncelikle toprağınızı analiz ettirirsiniz. Eksikliği bulup toprağa bakım yaparsınız. 

Ektiğiniz ürünün kaliteli olmasını istersiniz. Ne ekerseniz ve bakarsanız onu biçersiniz. Yoksa ektiğiniz bitki ve ağaçları stres ve hasta edersiniz. Zaman gelir iş işten geçer. İnsan vücudu da aynıdır. Su, toprak, ateş, doğa yaratmış rabbim 

Biyokimya bütün belirti ve oranların on iki tuzdan birinin eksikliği sonucu ortaya çıktığı prensibine dayanır. Biyokimya bir tür kendi kendine yardım olduğundan hastanın yapması gereken ilk şey, var olan kendine has belirti ve arazlardan emin olmasıdır. Biyokimya uzmanları tuzlardan birinin eksikliğinin genellikle belirgin bir takım belirtileri ortaya çıkardığını savunmaktadırlar. Hastanın yapacağı şey bu belirtiler doğrultusunda gereken tuzu almaktadır. Demir Fosfat eksikliği iltihabı durumlar; Magnezyum Fosfat eksikliği spazmodik ağrılar ve kramplar, Sodyum Fosfat midede asit halleriyle bağlantılıdır. 

Söylendiğine göre hastalığın seyri değiştikçe, her yeni belirti tedavi edebilmek için ilaçların da değiştirilmesi gerekmektedir. Bazı hastalar uzun süreli ilaç kullanımının biriken etkisinden ve vücudun kötü kullanılmasından hasta olmakta ve böyle hallerde biyokimya ilaçlarının etkisi de yavaş olmaktadır. 

Bazı durumlarda istenen sonucu elde etmek ancak bir kaç tuzun bir arada kullanılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bunlar genellikle tek tek, yarımşar saatlik aralarla alınmaktadır. 

ENZİMLER

Enzimler hücrede metabolizmanın düzenli yürümesini sağlamakta, tıpta teşhiste ve tedavide, endüstride ve günlük hayatta çeşitli yerlerde kullanılmaktadır. Özellikle sindirim bozukluklarında proenzim olarak pepsinojeni kapsayan preparatlardan veya ince bağırsakların üst kısmında yine sindirime yardımcı olmak amacıyla pankreas enzimlerini içeren preparatlardan faydalanılmaktadır. 

Enzim etkinliğinin kontrolü hücrede iç dengenin sağlanması açısından zorunlu olduğu için, kritik bir enzimdeki herhangi bir bozukluk (mutasyon, aşırı üretim, az üretim veya yokluk) genetik bir hastalığa yol açabilir. 

Vücudumuzdaki binlerce enzimden bir tanesinin bozuk çalışmasının ölümcül bir hastalığa yol açabilmesi enzimlerin ne derece önemli olduklarını gösterir 

İnsan aldığı gıdalara bir baksın. Biz yağmuru gökten bol bol yağdırdık. Sonra toprağı nasıl yardık, Kendinize ve hayvanlarınıza bir gıda ve fayda olması için yeryüzünde ekinler, üzüm bağları, yoncalar, zeytinler, hurmalar, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

"Yerden sizin için üretip türettiği çeşitli renklendiricileri de fayda. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ayetler var. 

SOLE TUZUN YAPIM

Avrupa'da tuz kullanımına ait ilk belirtiler milattan 1200 sene evveline uzanmaktadır.

Eski çağlarda Romalıların askerlere ücret olarak tuz dağıttığı da bilinmektedir.

Çinliler ,Romalılar, Fransızlar, Venedikliler ve diğer birçok devlet savaşlar için para bulmak üzere tuz vergisi koymuştur. 

Tuz kaynakları bakımından zengin bir ülke olan OSMANLI DEVLETİ de tuzun üretiminden nakliyatına ve satışına kadar ciddi bir sistem kurmuştur. 

Tuzun tarihini araştırdığımızda 14.000 farklı kullanım alanı olduğunu, tuza kaynaklarına hakim olan toplumların gelişip zenginleştiğini öğreniyoruz. 

Tuzla ilgili en eski kalıntılar M.S. 1000 yılına aittir .O dönemde yaşayan Büyük Maya Uygarlığı ,tuz ticareti sayesinde zenginleşmiş, tuz üretimini kontrol ederek gelişmiştir .

Mayaların çöküş dönemi de tuz ticaretindeki kriz dönemine denk gelmektedir.

Tuz eski geleneklerde hem doğum hem de ölümle ilgili törenlerde kullanırdı.

Kötü ruhları kovmak veya uzak tutmak için yeni evlilerin evlerinin dört köşesi de tuzlanırdı.

Dünyadaki tuz üretiminin % 93 94' ü direkt olarak endüstriye girmekte ,geri kalan % 6'lık kısmı da gıda sektöründe kullanılmaktadır. 

Ülkemiz, doğal tuz kaynakları bakımından zengin bir ülkedir, Çankırı, Yozgat, Iğdır ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunur ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları gıda ve sağlık alanında kullanılmaktadır. 

TUZ Tuzla ilgili araştırma ve incelemeleriyle tanınan Saklı Şifanın bu konudaki bilgi ve değerlendirmeleri ele aldı. 

İlk çağlardan bu yana insanların hayatında önemli bir yer işgal eden, uğruna savaşlar verilen ,beyaz altın diye adlandırılan tuzun kullanım alanları oldukça çeşitlilik gösterir

Başta gıdaların korunması ve tatlandırılması olmak üzere tıptan sanayiye ,hayvancılıktan tarıma kadar birçok konuda tuza ihtiyaç duyulmuştur ve duyulmaktadır. 

İnsan hayatı için vazgeçilemez bir yere sahip olan tuz olmadan ne plastik, soda ,yumuşatıcılar, deterjanlar ne de yağlar üretilebilir. 

Normal olarak vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı 0.2 gramdır. Günlük yediğimiz rafine gıdalardan istemeyerek günde 12 gram kadar tuz alırız ki bu miktar vücut için çok zararlıdır.

Eğer yeterince su içerek günlük ihtiyacımızın üstünde aldığımız tuzu böbrekler, akciğerler ve deri yoluyla dışarı atabiliriz.1 gram tuzu dışarı atabilmek için 23 gram suya ihtiyacımız vardır. 

'Zehirlidir zararlıdır'' diye tüm hayatımızdan çıkartmaya kalktığımız doğal tuzda, vücudumuzun neredeyse bütün minarelerini karşılayacak sayıda element bulunmaktadır.

İnsan vücudunda bulunan element sayısı da doğadaki tuzla eşit sayıda yani 84 adettir.

Normal bir kaplıca suyunun 1 litresinde yaklaşık olarak 1 gram mineral, doğal tuzlarda 40 katı kadar mineral vardır. 

Buda işlenmemiş tuzun insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Kaya tuzu rafine edildiğinde içerisindeki mineralleri kaybeder. 

Rafine işlemleri ile diğer maddeler ayrıştırılır ve geriye sadece sodyum ve klor kalır. İster deniz tuzu olsun, ister kaya tuzu, isterse de kristal su olsun eğer rafine edilmişse kesinlikle uzak durulmalıdır. 

Rafine edilmiş sofra tuzu tam anlamıyla vücut için düşman olan bir zehirden başka bir şey değildir. 

Sırf aromatik benzerliğinden dolayı tuz diye tükettiğimiz rafine edilmiş tuz, yüksek tansiyondan kansere varıncaya kadar birçok hastalığın oluşmasına sebep olur. Böbreklerde ciddi bir yük oluşturur. 

Böbrek bu yükü taşıyamayınca vücutta ödem olur, ileriki dönemlerde kalp yetmezliği gelişir.

Eklemlerde birikerek çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Böbrek ve safra kesesi taşı oluşmasına katkı yapar. 

Hipertansiyona neden olur. Üstelik tükettiğimiz tuza rafine edilmesi sırasında birçok toksik madde karışmaktadır. 

Yemek tuzlarına eklenen bir madde de iyottur. Bu iyotlama işleminden sonra kalp çarpıntıları, kalp ritim bozuklukları, yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları ,uzun süre iyileşmeyen yaralar ve kron siyah noktalar gibi rahatsızlıklarda artış görülür. 

Yemek tuzlarına birde irade gücünüz tamamen zayıflatan flor eklenmektedir . Ayrıca tuza, kimyasal isimleri çok fazla yer tutacağından üzerinde hiçbir zaman yazılmayan ve zaman zaman harfler ve rakamlarla kısaltılan madde de katılır. 

Mesela sofra tuzunun iyi serpilebilmesi için alüminyum ilave edilir ki çocukluğunuzdan beri yediğiniz bu tuz Alzhemer hastalığına yakalanma riskimizi artırmaktadır. 

KAYA TUZUNDAN ''SOLE''YAPIMI ALKALİ SU  

Kaya tuzunun şifasından faydalanmanın bir başka yolu da Alkali yapılarak içilmesidir. 

ALKALİ SU SOLE YAPIMI: 

Plastik kaplı bir cam kavanoza kaya tuzu parçaları konur. Boyunu bir parmak geçecek kadar içme suyu ilave edildikten sonra .3 4 saat kapağı açık durumda bekletili elde ettiğiniz su sole sudur. 

Yemeklerden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı ölçeğinde sole su katıp için, üstüne bir bardak daha temiz içme suyu(alkalik su) içip yarım saat sonra kahvaltı ,öğle yemeği veya akşam yemeğini yiyin. 

Gün boyu 2 2,5 litre su tüketin. Kristal tuz suyla alındığında içindeki 84 mineral diğer hücrelerde olduğu gibi kan ve damar hücrelerinde de proteine dönüşür. 

Böbrek hücreleri dahil tüm hücreleri besler böbrek hücrelerinin daha düzenli daha sağlıklı ve daha dengeli çalışmasına, vücutta biriken toksinleri ve zehirli maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. 

Sole suyla alınan minareler mide hücrelerinde protein ve enerjiye dönüşeceğinden dolayı, fazla yemek yeme olayı ortadan kalkacaktır. Su ve tuz bileşimi, vücutta biriken fazla yağlara hızla yönelerek bu yağların yavaş yavaş çözülüp vücuttan atılmasını sağlar. 

Tuzlu su çözeltisi her gün kesintisiz uygulanmaya devam edildiği takdirde, vücudun 2-3 ay gibi kısa bir zamanda, hem yemek yeme dengesinin sağlanmasına, hem de fazla kilolardan arınmasına yardımcı olur. 

Bunun için düzenli tuz kullanımı yeterlidir. Genel olarak tansiyon rahatsızlığı, vücudu uzun yıllar boyunca susuz bırakılması ve vücutta su kıtlığı sonucu oluşan bir rahatsızlıktır. 

Kan ve damar hücrelerini beslediğinden dolayı, tansiyonu düzenler ve dengede tutar. Yüksek tansiyonu yenmek için tuzlu su kürünü doğru kullanmak gerekir. 

Tansiyon problemi olanların kullanım ölçekleri şöyle olmaktadır. İlk üç hafta için 1 litre suya bir çay kaşığı 3.haftadan itibaren 1 litre suya bir tatlı kaşığı 6 8 haftadan sonra ise her öğünde 1 bardak temiz içme suyunu içmeyi unutmamalıdır. 

Daha sonra tuzlu su kürü normal olarak kullanılabilir. Bu arada tuzlu su kullanırken tansiyon bazen yükselmiş, bazen düşmüş gözükebilir, endişeye gerek yoktur. Vücut normal değerlerine geri dönüyor demektir. Böbreklerin görevlerini yapamamasının tek nedeni vücudun kronik su kıtlığı çekmesidir. 

Eğer vücudun günlük su ihtiyacını düzenli olarak karşılanırsa böbreklerde her gün vücuda alınan tuzun 5 7gr kadarını çözüp düzenli olarak dışarı atar. Böbrekler görevlerini yerine getirmekte zorlanıyorsa vücudun su ve tuz ihtiyacını yavaş yavaş artırarak karşılamak gerek. 

Düzenli bir su ve tuz alımı birkaç ay sonra sorunun kendi doğallığında çözülmesine ve böbreklerin işlevsel hale gelmesine yardımcı olur. Şeker hastalığını yenmenin tek yolu düzenli olarak su içmektir. 

Bu birden olmaz, yavaş yavaş ve 1 ay gibi bir zaman içerisinde düzelebilir. Fakat suyu hücre içinde tutmak ve orada enerjiye dönüşebilmesini sağlamak için doğal sole tuza ihtiyaç vardır. 

Tuzlu su çözeltisi her yemek öğünden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı kadar sole suyu ilave edilerek içilir. Üstüne de bir bardak içme suyu(ALKALİ SU) içilirse bununla birlikte günde ortalama 2 2,5 litre temiz su içmeyi alışkanlık hale getirilince birkaç ay içinde sorunun çözülmekte olduğu görülür. 

Vücuttan atılamayan yağlar, yağ bezelerinin tıkanmasına ve iltihaplanmasına yol açar. Her öğünden yarım saat önce bir bardak suya bir çay kaşığı kadar sole su katılıp içilir ve üstüne bir bardak daha temiz su içilirse aknelerden kurtulmaya yardımcı olur. Toksinleri çözülüp dışarı atabilmesi için mutlaka yeteri kadar su tüketilmelidir. 

Ayrıca gece yatarken yüze ve sivilceli bölgelere sole su sürerek yatmak ve ertesi gün yıkamak ta aknelerin yok olmasına yardımcı olacaktır. Alkali hücrelere ulaşabildiğinden ve gerekli mineralleri içerdiğinden astım tedavisinde etkili olur. 

Bunun için ağzı geniş bir tencereye bir buçuk iki litre içme suyu ve yarım litre sole suyu ilave edin elde etmiş olduğununuz kürü ısıtarak ve buharlaşma başlayana kadar ısıtın. 

Buharlaşma sırasında tencerenin çevresini kapatacak bir havluyu başımızın üstüne atıp bu tuzlu buhar suyunu içinize çekin. Bu tedavi astımdan kurtulmanıza yardımcı olacaktır. 

Eğer uygulanmak istenirse ağızdan ve burunda bu tuzlu buharı nefeslenmeli ve günde en az bir defa 15-20 dk bu buharı solumalıyız. Sole ayrıca kıl dökülmesini durdurmaya gereksiz tüylerin yok olmasına ağız kokusunun giderilmesine, horlamanın kesilmesine, uyku düzenine, uyku esnasında ağızdan akan sıvının kesilmesine, gözaltı ve çevrelerindeki sarkmaları ve kırışıklıkların yok olmasına yardımcı olur.1 2 damla sole ilave edilmiş yarım çay bardağı su ile gözlerin günde 2 3 defa banyo ettirilmesiyle gözün görme kalitesinin artmasına ve bunun gibi mevcut sorunların çözülmesine neden olur. 

Kulak içine akıtılacak 1 2 damla sole ile çınlamalar ve diğer sıkıntılar azalır ve gider. Yüze direk uygulanmak suretiyle yağ bezelerinin yok olması sağlanır ,yaşlanma ile ortaya çıkan çillerin ,kararmalar ve güneş lekeleri azalır, yaralar çok hızlı bir şekilde iyileşir ve mikrobik enfeksiyona kapılması önlenir. 

Burna direk solenin çekilmesi ve gargaranın yapılması solunum yollarının açılmasında ,diş eti kanamalarının bitmesinde ve sole ile yapılan fırçalamayla dişlerin daha beyaz ve sağlıklı bir hale gelmesinde etkili olur. 

Alkali su karışımı sole ile sedef ,mantar ,egzama ve benzeri cilt rahatsızlıklarında sorunlu bölgeye direk pansuman yapılarak uygulandığında bu gibi sorunların yok olduğu görülecektir. 

Not bir hatırlatma mühim olan yer altından nasıl çıkarıldığıdır galeride patlayıcı kullanılmış ise bu tuz hiçbir işe yaramaz sadece karayollarında kar eritir kullanılırsa eğer zehirler zehirli bir madde birleşir tnt . 

Kazma kürek elde edilmişse eğer o tuz kullanılır..

Tuzla ilgili yazılar okumak isterseniz kaya tuzu 

HATIRLATMA: Alkali su yapabilmek için 1 litre suyun içine çay kaşığının 4 te biri kadar karbonat atarak alkali su elde ederiz. 

NATRON’UN ÖNEMİ

Natron, sodyum   karbonat ,sodyum bikarbonat ve sodyum klorikle ,sodyum sülfatın karışımından oluşan maddedir.)Daha sonra  bu madde vücutta tüm yağ bezlerini alkalin suyla içildiği taktirde insan vücudundaki tüm yağları eritir. Vücutta yağın da olması önemlidir. Onun için diyeniysen tarafından kontrollü alınır. İçme suyunun içine bir çay

kaşığının  4'te biri kadar atarak da elde edebilirsiniz.(NATRON,İNGİLİZ KARBONATI,KARBONAT) 

 KAYA DOĞAL TUZ SOLE TUZ YAPIMI SAĞLIK BİLGİSİ

Avrupa'da tuz kullanımına ait ilk belirtiler milattan 1200 sene evveline uzanmaktadır. Eski çağlarda Romalıların askerlere ücret olarak tuz dağıttığı da bilinmektedir. Çinliler, Romalılar, Fransızlar, Venedikliler ve diğer birçok devlet savaşlar için para bulmak üzere tuz vergisi koymuştur 

Tuz kaynakları bakımından zengin bir ülke olan OSMANLI DEVLETİ de tuzun üretiminden nakliyatına ve satışına kadar ciddi bir sistem kurmuştur. Tuzun tarihini araştırdığımızda 14.000 farklı kullanım alanı olduğunu, tuza kaynaklarına hâkim olan toplumların gelişip zenginleştiğini öğreniyoruz. 

Tuzla ilgili en eski kalıntılar M.S. 1000 yılına aittir. O dönemde yaşayan Büyük Maya Uygarlığı, tuz ticareti sayesinde zenginleşmiş, tuz üretimini kontrol ederek gelişmiştir. Mayaların çöküş dönemi de tuz ticaretindeki kriz dönemine denk gelmektedir. 

Tuz eski geleneklerde hem doğum hem de ölümle ilgili törenlerde kullanırdı. Kötü ruhları kovmak veya uzak tutmak için yeni evlilerin evlerinin dört köşesi de tuzlanırdı. 

Dünyadaki tuz üretiminin %93-94' ü direkt olarak endüstriye girmekte, geri kalan %6'lık kısmı da gıda sektöründe kullanılmaktadır. Ülkemiz, doğal tuz kaynakları bakımından zengin bir ülkedir, Çankırı, Yozgat, Iğdır ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunur ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları gıda ve sağlık alanında kullanılmaktadır. 

TUZ;

Tuzla ilgili araştırma ve incelemeleriyle tanınan Saklı Şifanın bu konudaki bilgi ve değerlendirmelerini Çoban Uysal için ele aldı. 

İlk çağlardan bu yana insanların hayatında önemli bir yer işgal eden, uğruna savaşlar verilen, beyaz altın diye adlandırılan tuzun kullanım alanları oldukça çeşitlilik gösterir. Başta gıdaların korunması ve tatlandırılması olmak üzere; tıptan sanayiye, hayvancılıktan tarıma kadar birçok konuda tuza ihtiyaç duyulmuştur ve duyulmaktadır. İnsan hayatı için vazgeçilemez bir yere sahip olan tuz olmadan ne plastik, soda, yumuşatıcılar, deterjanlar ne de yağlar üretilebilir. 

Normal olarak vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı 0.2 gramdır. Günlük yediğimiz rafine gıdalardan istemeyerek günde 12 gram kadar tuz alırız ki bu miktar vücut için çok zararlıdır. Eğer yeterince su içerek günlük ihtiyacımızın üstünde aldığımız tuzu böbrekler, akciğerler ve deri yoluyla dışarı atabiliriz.1 gram tuzu dışarı atabilmek için 23 gram suya ihtiyacımız vardır. 

''Zehirlidir zararlıdır'' diye tüm hayatımızdan çıkartmaya kalktığımız doğal tuzda, vücudumuzun neredeyse bütün minarelerini karşılayacak sayıda element bulunmaktadır. İnsan vücudunda bulunan element sayısı da doğadaki tuzla eşit sayıda yani 84 adettir. Normal bir kaplıca suyunun 1 litresinde yaklaşık olarak 1 gram mineral, doğal tuzlarda 40 katı kadar mineral vardır. Buda işlenmemiş tuzun insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 

Kaya tuzu rafine edildiğinde içerisindeki mineralleri kaybeder. Rafine işlemleri ile diğer maddeler ayrıştırılır ve geriye sadece sodyum ve klor kalır. İster deniz tuzu olsun ister kaya tuzu, isterse de kristal su olsun eğer rafine edilmişse kesinlikle uzak durulmalıdır. Rafine edilmiş sofra tuzu tam anlamıyla vücut için düşman olan bir zehirden başka bir şey değildir. Sırf aromatik benzerliğinden dolayı tuz diye tükettiğimiz rafine edilmiş tuz, yüksek tansiyondan kansere varıncaya kadar birçok hastalığın oluşmasına sebep olur. Böbreklerde ciddi bir yük oluşturur. Böbrek bu yükü taşıyamayınca vücutta ödem olur, ileriki dönemlerde kalp yetmezliği gelişir. Eklemlerde birikerek çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Böbrek ve safra kesesi taşı oluşmasına katkı yapar. Hipertansiyona neden olur. Üstelik tükettiğimiz

tuza rafine edilmesi sırasında birçok toksin madde karışmaktadır. 

Yemek tuzlarına eklenen bir madde de iyottur. Bu iyot lama işleminden sonra kalp çarpıntıları, kalp ritim bozuklukları, yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları, uzun süre iyileşmeyen yaralar ve kronik SİYAH NOKTA gibi rahatsızlıklarda artış görülür. Yemek tuzlarına birde irade gücünüz tamamen zayıflatan flor eklenmektedir. Ayrıca tuza, kimyasal isimleri çok fazla yer tutacağından üzerinde hiçbir zaman yazılmayan ve zaman zaman harfler ve rakamlarla kısaltılan madde de katılır. Mesela sofra tuzunun iyi serpilebilmesi için alüminyum ilave edilir ki çocukluğunuzdan beri yediğiniz bu tuz Alzheimer hastalığına yakalanma riskimizi artırmaktadır. 

 PİRİİ WORLD SAKLI ŞİFA (SAĞLIK BİLGİSİ)

(ZAYIFLAMAK İSTEYEN İNSANLAR İÇİN İDEAL BİLGİ BUDUR) KAYA TUZUNDAN ''SOLE''YAPIMI; ALKALİ SU

Kaya tuzunun şifasından faydalanmanın bir başka yolu da Alkali yapılarak içilmesidir.

ALKALİ SU SOLE YAPIMI:P lastik kaplı bir cam kavanoza kaya tuzu parçaları konur. Boyunu bir parmak geçecek kadar içme suyu ilave edildikten sonra .3-4 saat kapağı açık durumda bekletilir elde ettiğiniz su sole sudur.

Yemeklerden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı ölçeğinde sole su katıp için, üstüne bir bardak daha temiz içme suyu (alkalik su) içip yarım saat sonra kahvaltı, öğle yemeği veya akşam yemeğini yiyin.

Gün boyu 2-2,5 litre su tüketin. Kristal tuz suyla alındığında içindeki 84 mineral diğer hücrelerde olduğu gibi kan ve damar hücrelerinde de proteine dönüşür.

Böbrek hücreleri dahil tüm hücreleri besler; böbrek hücrelerinin daha düzenli daha sağlıklı ve daha dengeli çalışmasına, vücutta biriken toksinleri ve zehirli maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.

Sole suyla alınan minareler mide hücrelerinde protein ve enerjiye dönüşeceğinden dolayı, fazla yemek yeme olayı ortadan kalkacaktır. Su ve tuz bileşimi, vücutta biriken fazla yağlara hızla yönelerek bu yağların yavaş yavaş çözülüp vücuttan atılmasını sağlar.

Tuzlu su çözeltisi her gün kesintisiz uygulanmaya devam edildiği takdirde, vücudun 2  3 ay gibi kısa bir zamanda hem yemek yeme dengesinin sağlanmasına hem de fazla kilolardan arınmasına yardımcı olur. Bunun için düzenli tuz kullanımı yeterlidir.

Genel olarak tansiyon rahatsızlığı, vücudu uzun yıllar boyunca susuz bırakılması ve vücutta su kıtlığı sonucu oluşan bir rahatsızlıktır. Kan ve damar hücrelerini beslediğinden dolayı, tansiyonu düzenler ve dengede tutar. Yüksek tansiyonu yenmek için tuzlu su kürünü doğru kullanmak gerekir.

Tansiyon problemi olanların kullanım ölçekleri şöyle olmaktadır. İlk üç hafta için 1 litre suya bir çay kaşığı 3.haftadan itibaren 1 litre suya bir tatlı kaşığı 6 8 haftadan sonra ise her öğünde 1 bardak temiz içme suyunu içmeyi unutmamalıdır.

Daha sonra tuzlu su kürü normal olarak kullanılabilir. Bu arada tuzlu su kullanırken tansiyon bazen yükselmiş, bazen düşmüş gözükebilir, endişeye gerek yoktur. Vücut normal değerlerine geri dönüyor demektir. Böbreklerin görevlerini yapamamasının tek nedeni vücudun kronik su kıtlığı çekmesidir.

Eğer vücudun günlük su ihtiyacını düzenli olarak karşılanırsa böbreklerde her gün vücuda alınan tuzun 5-7gr kadarını çözüp düzenli olarak dışarı atar.

 Böbrekler görevlerini yerine getirmekte zorlanıyorsa vücudun su ve tuz ihtiyacını yavaş yavaş artırarak karşılamak gerek. Düzenli bir su ve tuz alımı birkaç ay sonra sorunun kendi doğallığında çözülmesine ve böbreklerin işlevsel hale gelmesine yardımcı olur.

Şeker hastalığını yenmenin tek yolu düzenli olarak su içmektir. Bu birden olmaz, yavaş yavaş ve 1 ay gibi bir zaman içerisinde düzelebilir.

Fakat suyu hücre içinde tutmak ve orada enerjiye dönüşebilmesini sağlamak için doğal sole tuza ihtiyaç vardır. Tuzlu su çözeltisi; her yemek öğünden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı kadar sole suyu ilave edilerek içilir.

Üstüne de bir bardak içme suyu (ALKALİ SU) içilirse bununla birlikte günde ortalama 2-2,5 litre temiz su içmeyi alışkanlık hale getirilince birkaç ay içinde sorunun çözülmekte olduğu görülür. Vücuttan atılamayan yağlar, yağ bezelerinin tıkanmasına ve iltihaplanmasına yol açar.

Her öğünden yarım saat önce bir bardak suya bir çay kaşığı kadar sole su katılıp içilir ve üstüne bir bardak daha temiz su içilirse aknelerden kurtulmaya yardımcı olur. Toksinleri çözülüp dışarı atabilmesi için mutlaka yeteri kadar su tüketilmelidir.

 Ayrıca gece yatarken yüze ve sivilceli bölgelere sole su sürerek yatmak ve ertesi gün yıkamak ta aknelerin yok olmasına yardımcı olacaktır. Alkali hücrelere ulaşabildiğinden ve gerekli mineralleri içerdiğinden astım tedavisinde etkili olur.

Bunun için ağzı geniş bir tencereye bir buçuk iki litre içme suyu ve yarım litre sole suyu ilave edin elde etmiş olduğununuz kürü ısıtarak ve buharlaşma başlayana kadar ısıtın. Buharlaşma sırasında tencerenin çevresini kapatacak bir havluyu başımızın üstüne atıp bu tuzlu buhar suyunu içinize çekin.

Bu tedavi astımdan kurtulmanıza yardımcı olacaktır. Eğer uygulanmak istenirse ağızdan ve burunda bu tuzlu buharı nefeslenmeli ve günde en az bir defa 15-20 dk. bu buharı solumalıyız.

Sole ayrıca kıl dökülmesini durdurmaya gereksiz tüylerin yok olmasına ağız kokusunun giderilmesine, horlamanın kesilmesine, uyku düzenine, uyku esnasında ağızdan akan sıvının kesilmesine, gözaltı ve çevrelerindeki sarkmaları ve kırışıklıkların yok olmasına yardımcı olur.1 ve  2 damla sole ilave edilmiş yarım çay bardağı su ile gözlerin günde 2 ve 3 defa banyo ettirilmesiyle gözün görme kalitesinin artmasına ve bunun gibi mevcut sorunların çözülmesine neden olur.

 Kulak içine akıtılacak 1 ve 2 damla sole ile çınlamalar ve diğer sıkıntılar azalır ve gider. Yüze direk uygulanmak suretiyle yağ bezelerinin yok olması sağlanır, yaşlanma ile ortaya çıkan çillerin, kararmalar ve güneş lekeleri azalır, yaralar çok hızlı bir şekilde iyileşir ve mikrobik enfeksiyona kapılması önlenir.

 Buruna direk solenin çekilmesi ve gargaranın yapılması solunum yollarının açılmasında ,diş eti kanamalarının bitmesinde ve sole ile yapılan fırçalamayla dişlerin daha beyaz ve sağlıklı bir hale gelmesinde etkili olur. Alkali su karışımı sole ile sedef ,mantar, egzama ve benzeri cilt rahatsızlıklarında sorunlu bölgeye direk pansuman yapılarak uygulandığında bu gibi sorunların yok olduğu görülecektir.

HATIRLATMA :

Alkali su yapabilmek için 1 litre suyun içine çay kaşığının 4 te biri kadar karbonat atarak alkali su elde ederiz.

 VÜCUDUN TEMEL TUZU

Biyokimya ile Tedavi: İnsan vücudu gıdalardan alınan vitaminlerle ve minerallerle beslenir. Hastalıklar ise beslenme için gerekli olan maddelerin fazla ve eksik alınmasından, vücuttaki inorganik tuzların birinin veya bir kaçının dengesindeki bozulmalardan kaynaklanır.

Çiftçi toprağını nasıl koruyor, eksikliğini gideriyor; gıda üreticisi ürettiği malları nasıl koruyor, kozmetikçi ürettiği ürünleri nasıl koruyorsa, insan vücudu da kendini vücuttaki enzimlerle, tuzlarla ve vitaminlerle korur. Rabbimin, verdiği bu enzimler, 12 tuz, vitaminler ve mineraller insan vücudunu    yeniler, uzun ve sağlıklı yaşamasını sağlar.

Her hastalık sürecinde ihtiyaç duyulan tuzlar farklıdır. Bu tuzlar:

Kalsiyum Florür, Kalsiyum Fosfat, Kalsiyum Sülfat, Demir Fosfat, Potasyum Klorür, Potasyum Fosfat, Potasyum Sülfat, Magnezyum Fosfat, Sodyum Klorür, Sodyum Fosfat, Sodyum Sülfat, Silikon Oksit (silika)

Aşağıdaki sık kullanılan bileşimleri ve onların kullanıldığı yerleri göreceksiniz.

Demir Fosfat, Potasyum Klorür, Magnezyum Fosfat; nevralji (sinir ağrısı), nevrit (sinir iltihabı), siyatik ve ilişkili haller.

 Kalsiyum Fosfat, Potasyum Fosfat, Demir Fosfat; genel bitkinlik, sinirsel tükenme ve nekahet devresinde görülen etkiler.

Magnezyum fosfat, Sodyum Fosfat, Sodyum Sülfat, Silika; midede asit, hazımsızlık, göğüste yanma ve buna bağlı haller

Potasyum Klorür, Potasyum Sülfat, Kalsiyum Sülfat, Silika; hafif deri hastalıkları ve buna bağlı haller.

Kalsiyum Fosfat, Magnezyum Fosfat, Sodyum Fosfat, Sodyum Sülfat; yellenme, bağırsak spazmı (kolik) ve buna bağlı haller.

Potasyum Fosfat, Magnezyum Fosfat, Sodyum Klorür, Silika; migren, sinirsel baş ağrısı ve buna bağlı haller.

 

Kalsiyum Florür, Kalsiyum Fosfat, Potasyum Fosfat, Sodyum Klorür; sırt ağrısı, lumbago, hemoroit ve buna bağlı haller.

Magnezyum Fosfat, Sodyum Klorür, Silika; Saman nezlesi ve buna bağlı haller.

Demir Fosfat, Kalsiyum Sülfat, Magnezyum Fosfat.  Fibrozit, kas ağrısı ve buna bağlı haller.

Özetleyecek olursak: İnsan vücudunda da vitaminler, mineraller ve tuzlar vardır. Bunlardan bir eksik ve fazlası sizi stres, hasta ve halsiz hissettirecektir.

 

Onun için 6 ayda bir doktorunuza ve aile hekiminize giderek kontrol yaptırmanız gerekir. Sonrada arayışlar yapar, şifasını arar ve bulursunuz. Sizin için her şifa dünya üzerine inmiştir, arayın yeter.

Örnek: bir araziniz var, oraya bir şeyler ekeceksiniz; öncelikle toprağınızı analiz ettirirsiniz. Eksikliği bulup toprağa bakım yaparsınız.

Ektiğiniz ürünün kaliteli olmasını istersiniz. Ne ekerseniz ve bakarsanız onu biçersiniz. Yoksa ektiğiniz bitki ve ağaçları stres ve hasta edersiniz. Zaman gelir iş işten geçer. İnsan vücudu da aynıdır. Su, toprak, ateş, doğa yaratmış rabbim

Biyokimya bütün belirti ve oranların on iki tuzdan birinin eksikliği sonucu ortaya çıktığı prensibine dayanır. Biyokimya bir tür kendi kendine yardım olduğundan hastanın yapması gereken ilk şey, var olan kendine has belirti ve arazlardan emin olmasıdır.

Biyokimya uzmanları tuzlardan birinin eksikliğinin genellikle belirgin bir takım belirtileri ortaya çıkardığını savunmaktadırlar. Hastanın yapacağı şey bu belirtiler doğrultusunda gereken tuzu almaktadır. Demir Fosfat eksikliği iltihabı durumlar; Magnezyum Fosfat eksikliği spazmodik ağrılar ve kramplar, Sodyum Fosfat midede asit halleriyle bağlantılıdır.

Söylendiğine göre hastalığın seyri değiştikçe, her yeni belirti tedavi edebilmek için ilaçların da değiştirilmesi gerekmektedir. Bazı hastalar uzun süreli ilaç kullanımının biriken etkisinden ve vücudun kötü kullanılmasından hasta olmakta ve böyle hallerde biyokimya ilaçlarının etkisi de yavaş olmaktadır.

Bazı durumlarda istenen sonucu elde etmek ancak bir kaç tuzun bir arada kullanılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bunlar genellikle tek tek, yarımşar saatlik aralarla alınmaktadır.

 ENZİMLER

Enzimler hücrede metabolizmanın düzenli yürümesini sağlamakta, tıpta teşhiste ve tedavide, endüstride ve günlük hayatta çeşitli yerlerde kullanılmaktadır. Özellikle sindirim bozukluklarında proenzim olarak pepsinojeni kapsayan preparatlardan veya ince bağırsakların üst kısmında yine sindirime yardımcı olmak amacıyla pankreas enzimlerini içeren preparatlardan faydalanılmaktadır.

Enzim etkinliğinin kontrolü hücrede iç dengenin sağlanması açısından zorunlu olduğu için, kritik bir enzimdeki herhangi bir bozukluk (mutasyon, aşırı üretim, az üretim veya yokluk) genetik bir hastalığa yol açabilir. Vücudumuzdaki binlerce enzimden bir tanesinin bozuk çalışmasının ölümcül bir hastalığa yol açabilmesi enzimlerin ne derece önemli olduklarını gösterir

 İnsan aldığı gıdalara bir baksın. Biz yağmuru gökten bol bol yağdırdık. Sonra toprağı nasıl yardık, Kendinize ve hayvanlarınıza bir gıda ve fayda olması için yeryüzünde ekinler, üzüm bağları, yoncalar, zeytinler, hurmalar, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.

"Yerden sizin için üretip türettiği çeşitli renklendiricileri de fayda. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ayetler var.

SOLE TUZUN YAPIM

Avrupa'da tuz kullanımına ait ilk belirtiler milattan 1200 sene evveline uzanmaktadır.

Eski çağlarda Romalıların askerlere ücret olarak tuz dağıttığı da bilinmektedir.

Çinliler ,Romalılar, Fransızlar, Venedikliler ve diğer birçok devlet savaşlar için para bulmak üzere tuz vergisi koymuştur.

Tuz kaynakları bakımından zengin bir ülke olan OSMANLI DEVLETİ de tuzun üretiminden nakliyatına ve satışına kadar ciddi bir sistem kurmuştur.

Tuzun tarihini araştırdığımızda 14.000 farklı kullanım alanı olduğunu, tuza kaynaklarına hakim olan toplumların gelişip zenginleştiğini öğreniyoruz.

Tuzla ilgili en eski kalıntılar M.S. 1000 yılına aittir .O dönemde yaşayan Büyük Maya Uygarlığı ,tuz ticareti sayesinde zenginleşmiş, tuz üretimini kontrol ederek gelişmiştir .

Mayaların çöküş dönemi de tuz ticaretindeki kriz dönemine denk gelmektedir.

Tuz eski geleneklerde hem doğum hem de ölümle ilgili törenlerde kullanırdı.

Kötü ruhları kovmak veya uzak tutmak için yeni evlilerin evlerinin dört köşesi de tuzlanırdı.

Dünyadaki tuz üretiminin % 93 94' ü direkt olarak endüstriye girmekte ,geri kalan % 6'lık kısmı da gıda sektöründe kullanılmaktadır.

Ülkemiz, doğal tuz kaynakları bakımından zengin bir ülkedir, Çankırı, Yozgat, Iğdır ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunur ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları gıda ve sağlık alanında kullanılmaktadır.

TUZ Tuzla ilgili araştırma ve incelemeleriyle tanınan Saklı Şifanın bu konudaki bilgi ve değerlendirmeleri ele aldı.

 İlk çağlardan bu yana insanların hayatında önemli bir yer işgal eden, uğruna savaşlar verilen ,beyaz altın diye adlandırılan tuzun kullanım alanları oldukça çeşitlilik gösterir

Başta gıdaların korunması ve tatlandırılması olmak üzere tıptan sanayiye ,hayvancılıktan tarıma kadar birçok konuda tuza ihtiyaç duyulmuştur ve duyulmaktadır.

İnsan hayatı için vazgeçilemez bir yere sahip olan tuz olmadan ne plastik, soda ,yumuşatıcılar, deterjanlar ne de yağlar üretilebilir. 

Normal olarak vücudumuzun günlük tuz ihtiyacı 0.2 gramdır. Günlük yediğimiz rafine gıdalardan istemeyerek günde 12 gram kadar tuz alırız ki bu miktar vücut için çok zararlıdır.

Eğer yeterince su içerek günlük ihtiyacımızın üstünde aldığımız tuzu böbrekler, akciğerler ve deri yoluyla dışarı atabiliriz.1 gram tuzu dışarı atabilmek için 23 gram suya ihtiyacımız vardır.

'Zehirlidir zararlıdır'' diye tüm hayatımızdan çıkartmaya kalktığımız doğal tuzda, vücudumuzun neredeyse bütün minarelerini karşılayacak sayıda element bulunmaktadır.

İnsan vücudunda bulunan element sayısı da doğadaki tuzla eşit sayıda yani 84 adettir.

Normal bir kaplıca suyunun 1 litresinde yaklaşık olarak 1 gram mineral, doğal tuzlarda 40 katı kadar mineral vardır.

Buda işlenmemiş tuzun insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Kaya tuzu rafine edildiğinde içerisindeki mineralleri kaybeder.

Rafine işlemleri ile diğer maddeler ayrıştırılır ve geriye sadece sodyum ve klor kalır. İster deniz tuzu olsun, ister kaya tuzu, isterse de kristal su olsun eğer rafine edilmişse kesinlikle uzak durulmalıdır.

Rafine edilmiş sofra tuzu tam anlamıyla vücut için düşman olan bir zehirden başka bir şey değildir.

Sırf aromatik benzerliğinden dolayı tuz diye tükettiğimiz rafine edilmiş tuz, yüksek tansiyondan kansere varıncaya kadar birçok hastalığın oluşmasına sebep olur.

Böbreklerde ciddi bir yük oluşturur.

Böbrek bu yükü taşıyamayınca vücutta ödem olur, ileriki dönemlerde kalp yetmezliği gelişir.

Eklemlerde birikerek çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Böbrek ve safra kesesi taşı oluşmasına katkı yapar.

Hipertansiyona neden olur. Üstelik tükettiğimiz tuza rafine edilmesi sırasında birçok toksik madde karışmaktadır.

Yemek tuzlarına eklenen bir madde de iyottur. Bu iyotlama işleminden sonra kalp çarpıntıları, kalp ritim bozuklukları, yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları ,uzun süre iyileşmeyen yaralar ve kron siyah noktalar gibi rahatsızlıklarda artış görülür. 

Yemek tuzlarına birde irade gücünüz tamamen zayıflatan flor eklenmektedir . Ayrıca tuza, kimyasal isimleri çok fazla yer tutacağından üzerinde hiçbir zaman yazılmayan ve zaman zaman harfler ve rakamlarla kısaltılan madde de katılır.

Mesela sofra tuzunun iyi serpilebilmesi için alüminyum ilave edilir ki çocukluğunuzdan beri yediğiniz bu tuz Alzhemer hastalığına yakalanma riskimizi artırmaktadır.

KAYA TUZUNDAN ''SOLE''YAPIMI ALKALİ SU  Kaya tuzunun şifasından faydalanmanın bir başka yolu da Alkali yapılarak içilmesidir.

ALKALİ SU SOLE YAPIMI: Plastik kaplı bir cam kavanoza kaya tuzu parçaları konur. Boyunu bir parmak geçecek kadar içme suyu ilave edildikten sonra .3 4 saat kapağı açık durumda bekletili elde ettiğiniz su sole sudur.

Yemeklerden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı ölçeğinde sole su katıp için, üstüne bir bardak daha temiz içme suyu(alkalik su) içip yarım saat sonra kahvaltı ,öğle yemeği veya akşam yemeğini yiyin.

Gün boyu 2 2,5 litre su tüketin. Kristal tuz suyla alındığında içindeki 84 mineral diğer hücrelerde olduğu gibi kan ve damar hücrelerinde de proteine dönüşür.

Böbrek hücreleri dahil tüm hücreleri besler böbrek hücrelerinin daha düzenli daha sağlıklı ve daha dengeli çalışmasına, vücutta biriken toksinleri ve zehirli maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.

Sole suyla alınan minareler mide hücrelerinde protein ve enerjiye dönüşeceğinden dolayı, fazla yemek yeme olayı ortadan kalkacaktır. Su ve tuz bileşimi, vücutta biriken fazla yağlara hızla yönelerek bu yağların yavaş yavaş çözülüp vücuttan atılmasını sağlar.

Tuzlu su çözeltisi her gün kesintisiz uygulanmaya devam edildiği takdirde, vücudun 2 3 ay gibi kısa bir zamanda, hem yemek yeme dengesinin sağlanmasına, hem de fazla kilolardan arınmasına yardımcı olur.

Bunun için düzenli tuz kullanımı yeterlidir. Genel olarak tansiyon rahatsızlığı, vücudu uzun yıllar boyunca susuz bırakılması ve vücutta su kıtlığı sonucu oluşan bir rahatsızlıktır.

Kan ve damar hücrelerini beslediğinden dolayı, tansiyonu düzenler ve dengede tutar. Yüksek tansiyonu yenmek için tuzlu su kürünü doğru kullanmak gerekir.

Tansiyon problemi olanların kullanım ölçekleri şöyle olmaktadır. İlk üç hafta için 1 litre suya bir çay kaşığı 3.haftadan itibaren 1 litre suya bir tatlı kaşığı 6 8 haftadan sonra ise her öğünde 1 bardak temiz içme suyunu içmeyi unutmamalıdır.

Daha sonra tuzlu su kürü normal olarak kullanılabilir. Bu arada tuzlu su kullanırken tansiyon bazen yükselmiş, bazen düşmüş gözükebilir, endişeye gerek yoktur. Vücut normal değerlerine geri dönüyor demektir. Böbreklerin görevlerini yapamamasının tek nedeni vücudun kronik su kıtlığı çekmesidir. 

Eğer vücudun günlük su ihtiyacını düzenli olarak karşılanırsa böbreklerde her gün vücuda alınan tuzun 5 7gr kadarını çözüp düzenli olarak dışarı atar. Böbrekler görevlerini yerine getirmekte zorlanıyorsa vücudun su ve tuz ihtiyacını yavaş yavaş artırarak karşılamak gerek.

Düzenli bir su ve tuz alımı birkaç ay sonra sorunun kendi doğallığında çözülmesine ve böbreklerin işlevsel hale gelmesine yardımcı olur. Şeker hastalığını yenmenin tek yolu düzenli olarak su içmektir.

Bu birden olmaz, yavaş yavaş ve 1 ay gibi bir zaman içerisinde düzelebilir. Fakat suyu hücre içinde tutmak ve orada enerjiye dönüşebilmesini sağlamak için doğal sole tuza ihtiyaç vardır.

Tuzlu su çözeltisi her yemek öğünden yarım saat önce bir bardak içme suyuna bir çay kaşığı kadar sole suyu ilave edilerek içilir. Üstüne de bir bardak içme suyu(ALKALİ SU) içilirse bununla birlikte günde ortalama 2 2,5 litre temiz su içmeyi alışkanlık hale getirilince birkaç ay içinde sorunun çözülmekte olduğu görülür.

Vücuttan atılamayan yağlar, yağ bezelerinin tıkanmasına ve iltihaplanmasına yol açar. Her öğünden yarım saat önce bir bardak suya bir çay kaşığı kadar sole su katılıp içilir ve üstüne bir bardak daha temiz su içilirse aknelerden kurtulmaya yardımcı olur. Toksinleri çözülüp dışarı atabilmesi için mutlaka yeteri kadar su tüketilmelidir.

Ayrıca gece yatarken yüze ve sivilceli bölgelere sole su sürerek yatmak ve ertesi gün yıkamak ta aknelerin yok olmasına yardımcı olacaktır. Alkali hücrelere ulaşabildiğinden ve gerekli mineralleri içerdiğinden astım tedavisinde etkili olur.

Bunun için ağzı geniş bir tencereye bir buçuk iki litre içme suyu ve yarım litre sole suyu ilave edin elde etmiş olduğununuz kürü ısıtarak ve buharlaşma başlayana kadar ısıtın.

Buharlaşma sırasında tencerenin çevresini kapatacak bir havluyu başımızın üstüne atıp bu tuzlu buhar suyunu içinize çekin. Bu tedavi astımdan kurtulmanıza yardımcı olacaktır.

Eğer uygulanmak istenirse ağızdan ve burunda bu tuzlu buharı nefeslenmeli ve günde en az bir defa 15-20 dk bu buharı solumalıyız. Sole ayrıca kıl dökülmesini durdurmaya gereksiz tüylerin yok olmasına ağız kokusunun giderilmesine, horlamanın kesilmesine, uyku düzenine, uyku esnasında ağızdan akan sıvının kesilmesine, gözaltı ve çevrelerindeki sarkmaları ve kırışıklıkların yok olmasına yardımcı olur.1-2 damla sole ilave edilmiş yarım çay bardağı su ile gözlerin günde 2-3 defa banyo ettirilmesiyle gözün görme kalitesinin artmasına ve bunun gibi mevcut sorunların çözülmesine neden olur. 

Kulak içine akıtılacak 1 2 damla sole ile çınlamalar ve diğer sıkıntılar azalır ve gider. Yüze direk uygulanmak suretiyle yağ bezelerinin yok olması sağlanır ,yaşlanma ile ortaya çıkan çillerin ,kararmalar ve güneş lekeleri azalır, yaralar çok hızlı bir şekilde iyileşir ve mikrobik enfeksiyona kapılması önlenir. 

Burna direk solenin çekilmesi ve gargaranın yapılması solunum yollarının açılmasında ,diş eti kanamalarının bitmesinde ve sole ile yapılan fırçalamayla dişlerin daha beyaz ve sağlıklı bir hale gelmesinde etkili olur. 

Alkali su karışımı sole ile sedef ,mantar ,egzama ve benzeri cilt rahatsızlıklarında sorunlu bölgeye direk pansuman yapılarak uygulandığında bu gibi sorunların yok olduğu görülecektir. 

Not bir hatırlatma mühim olan yer altından nasıl çıkarıldığıdır galeride patlayıcı kullanılmış ise bu tuz hiçbir işe yaramaz sadece karayollarında kar eritir kullanılırsa eğer zehirler zehirli bir madde birleşir tnt . 

Kazma kürek elde edilmişse eğer o tuz kullanılır..

Tuzla ilgili yazılar okumak isterseniz kaya tuzu 

HATIRLATMA: Alkali su yapabilmek için 1 litre suyun içine çay kaşığının 4 te biri kadar karbonat atarak alkali su elde ederiz. 

NATRON’UN ÖNEMİ

Natron, sodyum   karbonat ,sodyum bikarbonat ve sodyum klorikle ,sodyum sülfatın karışımından oluşan maddedir.)Daha sonra  bu madde vücutta tüm yağ bezlerini alkalin suyla içildiği taktirde insan vücudundaki tüm yağları eritir. Vücutta yağın da olması önemlidir. Onun için diyeniysen tarafından kontrollü alınır. İçme suyunun içine bir çay

kaşığının  4'te biri kadar atarak da elde edebilirsiniz.(NATRON,İNGİLİZ KARBONATI,KARBONAT)


Devam edecek 

DUYURU MODÜLÜ SAKLI-ŞİFA
ZİYARET İSTATİSLİĞİ SAKLI-ŞİFA
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam62
Toplam Ziyaret1324084
TOKEN COİN BORSALAR SAKLI-ŞİFA
YATIRIM SANAL PARA ALTIN GÜMÜŞ BAKIR SAKLI-ŞİFA
AlışSatış
Dolar34.793334.9327
Euro36.561736.7082
SİTE HARİTASI SAKLI-ŞİFA
TAKVİM SAKLI-ŞİFA